Dış kabuğumuzu değiştirince sahiden değişir miyiz? Yani biz biz olmaktan çıkar mıyız? Göz boyamak mıdır bu, yoksa gerçekten de değişmek midir?
Bazı insanları altın suyuna batırılmış teneke bileziklere benzetiyorum. Dışarıdan bakıldığında son derece muntazam ve güzel görünen, ama tırnağımız ile biraz kazıdığımız an boyası çıkan değersiz bir metali anımsatıyorlar bana.
Belki her şey değişiyor, ama içerideki çürümüşlük değişmiyordu. İrin dolu bir ruh vardı, ama dışarıdan anlaşılmıyordu tabii.
Böyle birçok insan vardı, parmakla gösterebilirdim hepsini.
Mesela aynaya baktıklarında ne görüyorlardı? Ya da görüyorlar mıydı? Kör mü olmuşlardı? Deri değişince tıynet de değişiyor muydu? Saçını tarayıp, maskesini takıp o kısır döngüye devam mı ediyordu kişiler?
Düşününce hayat belki de bu insanlar için daha çabasız ve kolaydı. Yanılsamadan ibaret yaşamlarındaki kısa günün kârı halleri. Sırf ibret olsun diye varlıkları süren ve her daim bulundukları kabın şeklini alan münhasır varlıklar.
Çorak kalplerinde hiçbir şey yeşermeyen, samimiyetten uzak ve varoluşları yalnızca o günkü şartlara bağlı insancıklar sürüsü...