Gözlüklerini çıkarıp koydu saatlerdir yazdığı kağıdının üzerine. Ne kadar yorulduğunu kalemini bırakınca fark edebilmişti ancak. Onu bu kadar hevesle yazıya iten şey neydi, çok merak ediyordum. Onu izledikçe zamanın nasıl geçtiğini anlamıyor olmak, vakit kavramını değersizleştiriyordu gözümde. Doymak fiilini onunla unutmuştum. Ne yapsam sonsuz olsun istiyordum. İmkansız olma düşüncesi de beni daha çok girdaba sürüklüyordu. Ben bu düşüncelerimle boğuşurken o da kalemini tekrar eline aldı fakat bu sefer farklı olarak yazmaktan ziyade uzun ince nasırlı ellerinde dolandırmayı tercih etti o şanslı kalemi. Ellerine değdiği için kalemi kıskanıyor olmamın delilik derecemi arttırdığının farkındaydım. Onu izlediğimden haberi yoktu. Zaten genellikle bihaber olurdu etrafındakilerden. Alaylı bakışlarıyla hayata küfrediyordu. Zamanının çoğunu beraber geçirdiği kalemi ve kağıdına belki de öfkesini kusuyordu kim bilir. Neyi sevdiğini veya boş zamanlarında ne yaptığını bilmiyordum. Boş zamanı oluyor muydu ki yazmaktan başka?

Aklına bir şey gelmiş olmalı ki heyecanla yazıyordu yine. İçini dökebileceği ne kadar çok anısı var diye düşündüm. O genellikle yazar, ben de düşünürdüm zaten. Bağırıyordu belki, ben adına yazı diyordum onu da bilmiyorum, sadece düşünüyorum. Aslında söylenecek, haykıracak, ağlanacak ne çok şey var. Dökmek sadece paramparça eser bırakmamalı ardında. Ben de içimi dökebilseydim her şeyi bu kadar çıldırasıya düşünmezdim. Bunu yapabilmeyi dileyerek gözlerim kaybettiğim onu aradı. Uzun süre camdan baktığını fark edince ben de o tarafa yöneldim. Her zamanki gibi bir yere yetişmeye çalışan insanlar yanlarından asla ayıramadıkları yöneticileri ellerinde koşuşturuyorlardı. Değişen hiçbir şey yoktu. Yürüdükçe yürünüyordu o yol. Hiç bitmeyecekmiş gibi yaşanıyordu hayat. Uğruna kendilerini paraladıkları bu zamanın aldığını geri vermemek gibi bir huyu olduğunu unutuyordu insanlar. Her şey bu kadar normal ve sıradanlaşmışken onun ilgisini çeken neydi? Neden sürekli insanlara bakıp kağıdıyla dertleşiyordu? Neden beni görmüyordu? Hakkında hiçbir şey bilmediğin insanın ne yaptığı ile bu kadar ilgilenmek benim için olağandışı bir durumdu. Fakat garipsemiyordum. Yaptığı her şey bende anlam kazanıyordu. Nefret ettiğim bütün ayrıntıları yanına koyup sevmeyi hatırlıyordum. Her şey onda güzel duruyordu. O yazdıkça harflerin yan yana gelişine bile hayret ediyordum. Sıradanlaşan bir durum bambaşka boyutlarda manzaram oluyordu. Adını bilmediğim bu şey beni tüketiyordu.

   Günün en sevdiğim saatlerinde yine onunla meşguldü zihnim. Bu kez ne kadar sevdiğimi değil, kimi sevdiğimi düşünüyordum. Hakkında hiçbir şey bilmediğim bu insan zamanımın tamamını ele geçirmişti. Bundan da hiç şikayetçi değildim. Kararlıydım bu kez yüzleşecektim onunla. Ne kadar yansa da içim üflemeye çalışırmış gibi gülümsedim. Bir umudum vardı hala yaşamak adına. Sevgisizliği çok tatmama rağmen inat eder gibi seviyordum. Onu bu kadar güzel görmem çevremde doğru olan hiçbir şeyin olmamasından kaynaklanıyordu kanımca.

     Onu kıskandığımı çok geç fark ettim. Kıskanıyordum çünkü bir amacı, bir değeri vardı hayatta. Yazıyordu. Çiziyordu. Döküyordu zihnindekileri bir sebeple. Peki ben ne yapıyordum? Benim işlevim neydi? “El alem ne der?” putlarına sahip biri olarak yaşamanın zorluğu altında ezilmekten başka neydi görevim? Bat dünya bat. Turgut Özben olmak istemiyorum ben. Sonu belli olup belirsizliklerle örülmüş hayatı kurcalamaktan daha önemli işlerim olmalı.

    Düşünmüyorum artık. İlgilenmiyorum da onunla. Kendimi fark etmem gerek. Neler yapmalıyım? Ben kimim? Önce bu soruları sormam gerek kendime. Önce kendimi tanımalıyım. Önce kendimi sevmeliyim. Kaçmamalıyım gerçeklerden, sorunlarımı görmeli, kusurlarımı örtmemeliyim. Bana takılan binbir türlü sıfatlarla yaşamaya alışmalıyım. İyi ki, pişmanlıklarımdan fazla olmalı. Yaşamak buymuş demek diyerek çekilmeliyim bir kenara. Ayak uydurmalıyım dünyaya. İnsanlar ne düşünürse onu düşünmeli, neyi doğru görüyorlarsa onaylamalı, kimseye itiraz etmemeliyim. Onların istediklerine göre yaşamalıyım. O zaman bir anlamı oluyormuş demek ki hayat dedikleri şeyin. 

 Sonunda hazırım. Onun yazılarına konu olabilirim. Her gün belirli saatlerde camdan bakıp izlediği insanlar gibiyim. Beni izleyebilir, beni yazabilir, beni çizebilir, beni de görebilir artık.