Denize bakan dar bir sokaktan iniyordu. Yeni geldiği bu şehri keşfetme çabası içindeydi. Birden uzunca bir binanın önünde durdu. Yaklaşık yirmi yirmi beş katlı bu binanın teras katı, bir çeşit çay bahçesi tarzındaydı. Merakla kapıdan içeri girdi ve asansöre bindi. Yukarıya çıkıp biraz oturup dinlenirim, hem bütün şehre şöyle tek bir açıdan bakmış olurum hem de şu koca gökdelenleri arkama alıp harika fotoğraflar çektiririm diye düşündü. Kapı açıldı ve asansörden indi. Genişçe bir koridordan geçtikten sonra terasa açılan kapıdan adımını attı. Teras kat pek de lüks olmayan, gelişigüzel birkaç masa ve sandalyenin yerleştirildiği bir tarafta buzlu içecekler satan birkaç çocuğun olduğu, çay bahçesi bile denemeyecek vasat bir yerdi. Buranın tek özelliği manzarası olmalıydı. Bütün şehir sanki ayaklarınızın altındaydı. Sıcaktan oldukça bunalmış olan Gizem'in yükseklik nedeniyle oldukça serin olan bu yer hoşuna gitmişti. Sağ tarafta satılan buzlu içeceklerden de almaya karar verdi. Çantasından cüzdanını çıkarmakla birkaç dakika meşgul olduktan sonra çocuklardan birine parayı uzatıp içeceğini söyledi. Bir taraftan da meraklı gözlerle etrafındaki insanları inceliyordu. Keyifle birbirinin fotoğrafını çeken iki kız gözüne çarptı ve onları izlemeye başladı. Hemen hemen aynı kıyafetleri giymiş olan bu kızlar birbirine çok benziyorlardı. Biri fotoğrafları çekerken diğeri de ara ara gelip sanki nasıl çıktığını merak edip bakıyordu telefona. O sırada Gizem de eline içeceğini aldı ama gözünü kızlardan ayırmamıştı henüz. Kızlar bu kez aralarında bir şey konuşuyorlardı. Sanırım farklı bir poz gelmişti aklına, onu anlatıyordu biri. En azından el kol hareketlerinden anlaşılan buydu. Elinde telefon olan kız iyice geriye çekildi. Diğeri de kameranın kadrajına girip koşmaya başladı. Tam terasın duvarına geldiği an birden havaya zıplayıp kollarını açtı ve yirmi beşinci kattan zemine çakıldı. Olaya şaşkınlıkla şahit olan Gizem, bir an kısa bir çığlık atıp titremeye başladı. Terasta bulunan herkes yerinden fırlayıp aşağıya bakmaya çalışıyordu. Gizem ise olduğu yere çakılıp kalmıştı sanki. Gözlerinden yaşlar boşalıyor, dudakları titriyor, vücudunu bir an bile kıpırdatmadan sadece kızın düştüğü tarafa bakıyor, bakıyordu. Zihninde ise aşağı inince karşılaşacağı manzaranın korkusunu yaşıyordu. Henüz daha on sekizinde olduğundan ilk defa böyle bir olaya şahit oluyordu. Bir on on beş dakika öylece durduktan sonra gözlerini zihninden ayırıp etrafa odaklanmaya başladığında teras katta kendinden başka kimsenin kalmadığını fark etti. Derin bir korkuya kapılıp koşar adım asansörlere doğru gitti. Kapıya geldiğinde içeceğin halâ elinde durduğunu, terlemiş elinden dolayı buzunun eridiğini fark etti ve hemen kapının yanı başında duran çöpün içine bıraktı bardağı. Asansöre bindi, tuşlara bastı ve yere çöküp hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. İndikten sonra binanın kapısına doğru yürürken ellerinin tersiyle gözlerini sildi. Dışarıya çıktığında ise cesedi görmemek için başını yerden kaldırmadan hızlıca oradan uzaklaşmayı planlıyordu. Tam dışarıya çıktığında birdenbire durdu ve başını çevirdi. Merakına yenilmiş olmalıydı. Ambulans gelmiş, etraf insan yığınına dönmüştü. Cesedin başında bir hemşire vardı. Yanı başında ise ağlamaktan kendini kaybetmek üzere olan diğer kız duruyordu. Gizem ise gözlerini onlardan ayırıp cesede odaklandı. Halâ canını teslim etmeyen kızın bej renkli baş örtüsü kızıla boyanmış, ortalık ise kan gölüne dönmüştü âdeta. Vücudu belli belirsiz hareketler ediyordu. Kurbanda kesilen hayvanlar gibi kıpır kıpırdı. Halâ canını teslim edememişti. Halâ acı çekiyordu. Yarı baygın duran gözleri bir an açıldı. Gizem'le göz göze gelmişlerdi. Dehşete kapılan Gizem, bu ürkütücü bakışların etkisiyle birden titremeye başladı ve hemen oradan uzaklaşmak isteğiyle kalabalığın içindeki insanları iterek o sokaktan çıktı. Koşar adım evine doğru yol aldı. Korkudan beti benzi atmıştı. Yol boyunca cesedin kendini takip ettiğini hissetti. Ara ara dönüp arkasına baktığında yine aynı ürkünç bakışlarla göz göze geldi. Adımlarını daha da hızlandırdı. Eve gelip zile bastığında da kapıyı kendisine açan yine o gözlerdi. Dehşete kapılıp elleriyle cesedi itmeye başladı. Ama elleri boşlukta hareket ediyordu sadece. Birden merdivenlerin başında belirdi o gözler ve Gizem' e yanıma gel dercesine bakıyordu. Açık olan kapı da şiddetle kapandı. Gizem kaçamayacak haldeydi ve sanki o gözler kendisine doğru çekiyordu. Birden ceset kayboldu. Hızlı adımlarla merdivenleri çıkmaya başladı Gizem ve odasına girip öylece yatağa bıraktı kendini. Korkudan kımıldayamıyor ve sımsıkı kapattığı gözlerini açamıyordu. Kulaklarında şiddetli bir uğultu vardı. Terlemişti. Göğüs kafesi inip inip kalkıyordu. Böylece birkaç saat durdu yatakta. Artık vücudu kaskatı kesilmişti , istese de kımıldayamayacak haldeydi. Gözlerini hafifçe araladı. Hava kararmıştı, oda da haliyle oldukça karanlıktı. Vücudunu hafifçe oynatmaya çalıştı. Birden odanın kapısı gıcırdayarak şiddetle duvara çarptı. Ceset kendisine doğru ağır adımlarla yaklaşıyordu. Gözlerindeki bakışlar hiç değişmemişti ve korkutucu bir şekilde karanlığı alacakaranlığa çevirecek kadar ışık saçıyordu. Gizem artık dayanamayacak haldeydi. Kalbinde derin bir acı hissetti. Başını bir an kaldırıp iniltiye benzer derin bir ses çıkardı. Ve yastığa yığıldı. Yüzüne yayılan saçlarının arasından fark edilen gözlerinde aynı bakış vardı. Ölmüştü.
Bir rüyamdan esinlenerek yazdığım bu kurgu hikayeyi sizlere sunarım.