Gözlerim Mary’nin rahmidir ki bu yüzden kıpkızıldır gözlerim. Sığınağı oldum ifritlerin halbuki hiç istemeden. Yavaşça değsin gözlerin gözlerime bir kez. İblisle yaptığımız ahidin mürekkebi, bakıştığımızda gözlerimden gözlerine akış halindedir. Tanrı’nın göz rahmime Meryem’i ebediyen mesken tutması sanırsın nedendir?

Bundan ezelden Milat’a kadar seni bekleyerek ağlayıp durmam.

Eşkimden koynumu eşneler tutunca da bil, ismin dolana dolana gene dilimdedir, sarmaşuk ol dur ki boynumdan yükselirken göğe zikr içün: “Allah versin, Allah versin!” deyü deyü açılsın dilleri. Bundan, gök kubbeye baktığında gözlerine seriliverenler biraz benim huzurlu göğsümdendir.


Eşklerim kirpiklerinin biz* olup kapanmasıyla göz aklarının sahifelerinde laleler yapıverir. Şükürle açılır diyedir dilim ilk kez. Çünkü hüznümün son hükmü onun bakışlarında, ebced lalelerinin kitâb-ı mahfuzunda verildiyse revadır bana Rabb'im, bilirim. Yaratılan ilk şiirin vakanüvisi olsun güzelliği göz bebeklerinin. Bundan sana bakmalara doyamamam.


Şimdi izin ver de güzelim gözlerinden öpüşüme son sefer. Görülmemiş mavilerini gözlerinin tek seferde doldur dudaklarıma, doldur ki ismin bir hamleyle taşsın ağzımdan, rüzgârın feleği bir çırpıda şaşsın ki bundan böyle kasırgalar dudaklarımdan bilinsin. Yaratılmamış gezegenlerin üstünde eserken ismin bir ayet gibi işlensin yokluğun içinde. Kötülüğe ebediyen aşık kalmakla yazgılanmış bir dişi meleğin kibriyle ve kendi özüne olan hıncını alırcasına öfkesiyle bağıracağım ismini. Denizlerin yaratılışına, ellerinden son kez sıkıca tutup parmak basacağım. Ki bu tabiatın feminenliğine karşıt yıkıcı erk kaynağını kıyamete dek doyurmağa yetsin.


Mikail’in nefretine mazhar olursa şuhaneliğin, güzelliğinin tarumar ettikleriyle kibirlenip mahkumu olabilirim kendimin. Çünkü bildiğim en büyük bela gene kendim. Razıyım her şeye Tanrı'm, bu böyle bilinsin.


Göz bebeklerimden yeterince cezalandırıldım ben Tanrı için, biliyorsun, kirpiklerinle idam edildi göz bebeklerim, gözlerimde sayamadığım kadar çivi biriktirdim (Belki beni öldürmek için bir kez daha uğramak istersin.). Bitsin, bitsin, bitsin diye son kez. Bitmek bilmiyor ki doğurganlığım.


Sen, biliyor muydun ki seni ben olmayan sen için çok sevmiştim.


Mary’yi duyuyorsun gözlerimde, kirpiklerin gözlerimin içre Mary’nin memelerini çiviliyor beni sevmeye tam yaklaşmışken sen. Ağlıyorum. Bir kez olsun gerçekliğime girebilsen...

Beni sen olan sen için sevmişliğini bilirken gözlerindeki lale bahçelerine sızıp unutabilirdim kendimi aniden, eğer dönebilseydin yüzünü gerçek benliğime doğru bir sefer.






Dönmüş müydün?






Gözlerimden azalıp gözlerinin dev kazanında tekrar çoğalıyorum. Gözsel ayetlerinin kutsallığını bozmakla mükellef, kendi gözlerindeki İblis ve Meryem arasında asırlarca birini beklemekle cezalandırılan bir kadın olabilirim ancak.


Sen, bu kadını mı sevmiştin?


Meryem sizin tarafınızdan öldürülüyor. Belki de dolaylı olarak benim tarafımdan. Bana öyle bakmayadur çünkü Meryem’e son çiviyi çakan senin gözlerindi. Gözyaşlarımla onun göğüslerine sabitlendi ölüm, evet, ben de suçluyum, kabul. Peki cesede diktiğin gözlerinden lâleler bitirmene ne demeli sevgilim?


Ağlamamı durduramıyorum. Ağlarken (Sizlerce analığının kutsallığı reddedilmiş.) Meryem’in göğüs uçlarına çakılı çarmıhtan akan sütü kirpiklerimden onun gözlerine sağıyorum. Küfürler saydırıyorum bir yandan kötülüğe aşık olmakla yazgılanmış kadının kendini avutmak için yarattığı kibre. Mary göğsünden ölüyor, bense bir daha gözlerimden doğuramıyorum. Kendi doğurganlığımın değil, bütün dişicil mahlukatların katili olmakla övünebilir güzelim kirpiklerin.


Akşamların sütünü emzireyim sana sevgilim, dişiliğin acısı nedir tat ve bırak, kadınlığım kucağının ortasında onulmaz harabeler açsın. Bir öpüş kaç, insanın birden henüz yaratılış safhasındayken ölüm fermanını mimler görelim. Meydan okuyor gibi göründüysem bildiğim bütün meydanlara senin adını verip sonra kucaklayarak döndüğüm cesetlerdendir.


Bir kez daha bak bana (Çünkü kucağımı boşalttım sana.) ki derûnumda lâleler yeşersin. İçimde efil efil gezen nefesinin gıdıkladığı köşelerim var ki orada uzun süre biriken şiirler var, onları da bul ve ek bahçemize sevgilim. Ki seni oracıkta affedeyim şeytan daha ilk günahı işlememişken. Adın bir afta ağzıma öyle yakışsın ki Tanrı tarafından iblislerin ıslahanesine çevrilsin bedenim. Ve gün ışığına tatlı tatlı aksın göz bebeklerimin ağzından sütüm, sen uzunca gül, daha da taşsın sütüm ve günler sana doysun.

Geceleri sağar gibi doyuruyorum seni. Çünkü gözlerinde benim tarafımdan döllenmeyi bekleyen bebekler var henüz. Bu gecenin bir de gündüzü var gibi çünkü.


Göz döl yataklarından uyandırırken gündüzü, gözlerini gözlerime deşme mesafesinde tut. Seni affedebilecek bir kadına dönüşebildiğim bir gerçeklikte daha fazla barınamam sevgilim. Bana benzeyecek birini doğurmaya devam da edemem daha fazla. Çünkü ben olan beni sevdiğin bir gerçeklik yaratmayı Tanrı bana yasakladı. Şiir de yazamam daha. Hepsi revaydı bana, senin adına lafzedilmişti bu şiirin başında da.


Gündüzler doğrulmadan koynuma yasla başını. Gene de bil, apak göğsüm öz be öz mührendir**. Bastır başını son kez ve kapat gözlerini rüyalara.


Uyandığında süt beyazı bulutlar arasında bahçemizdeki şiirleri toplayıp gözlerimdeki Kalu Bela ateşlerinde Meryem’in ruhu adına yak.


Ve son kez, küle dönüşecek bir “seni seviyorum”la elveda.




*Ebru sanatında sıvı üzerine atılan, damlatılan ya da yine bizle bırakılan boyalara şekil vermek için kullanılan çeşitli kalınlıklardaki iğnelerden, tellerden ya da çivilerden yapılan malzemelerdir. 


**Mühre kâğıtlar âharlandıktan sonra parlatmak için kullanılan aletin adıdır. Eskiden bitim işleminde ebrulu kağıtlara bastırılarak ebrunun parlak görünmesini sağlamak üzere kullanılırmış.