Bilinçaltının bu kadar etkili olduğunu bugüne kadar hiçbir zaman düşünmemiştim, gözlerim yaşlar içinde uyandığımda anladım…


Tam karşımda duran iri yapılı adam, yanı başımda uyuyan küçük kardeşimi zorla uyandırmaya çalışıyordu yüksek ve kaba sesi ile. Birden sesimin çıkmadığını anladım; kafamdan geçen o hırçın, o sahiplenici, o saldırıya geçmiş bir yırtıcı hayvan gibi olan cümlelerimi toparlamıştım ama hiçbir harf çıkmıyordu dudaklarımdan. Birden soluğumun kesildiğini hissettim ve o içimdeki cümlelerin etkisi ile kızarmaya başladığımın farkındaydım, her şey çok ani gelişiyordu; zaman, mekan, kişiler hakkında hiçbir bilgim olmadığını anladığımda çoktan yerde yatıyordum ve beni ayağa kaldırma çabaları sergileyen insanları fark etmiştim…


Ve sonunda yüksek bir masaya oturtulmuş, önümde bir bardak suya bakar şekilde uyuyan kardeşimin yanındaydım. O güne kadar böyle bir şey yaşamamıştım, o gün farkına varacaktım belki de her şeyin; kazanmanın ve kaybetmenin aynı anda nasıl olduğunun…


Önümde duran bardaktan bir yudum su almak için elimi kaldırdığım anda en son yaşanılan durumu tekrar yaşıyordum sanki ve birden gözlerimin karardığını hissettim, hiçbir şey konuşamadan yere düştüm; olduğum yerde, ters dönmüş kaplumbağa gibi dönüyordum; ellerimi ayaklarımı kontrol edemiyor, kendimi bir o tarafa bir bu tarafa doğru yönlendiriyordum. Biraz sağa, biraz sola; biraz yukarı, belki de biraz aşağıya; bilmiyorum nereye ve neden, nasıl olduğunu anlamadan yapıyordum. Zeminde bulunan parkelerin birleşme yerlerinden koparak kırılan duvarların içinden düşen tuğlalar gibi daha da aşağılara düşer gibiydi; ben de açılan boşluktan parke parçalarının arasından düşer gibiydim, tutunacak bir yerler arıyordum, gözlerim cisimleri seçemiyor fakat bir masanın bacağını ağaç dalı gibi görüyordum. Kendimi biraz daha hızlı ittim, belki ayaklarımla değil ellerimle, kollarımla gücümün yettiği kadar ittim, ağacın dalını tutmuştum, düşmem artık dediğim anda sıcacık bir şey dokundu el bileklerime…


Gözlerimi açmaya çalışırken duydum onun sesini, "Hadi artık sakinleş, her şey geçti, hadi artık aç şu gözlerini, bak tuttum seni, bak artık düşmüyorsun, hadi artık ne olursun gel kendine,” diyordu ve aynı anda bir kapı yanında yere oturmuş, dizlerinin üzerine başımı koymuş okşayan o insanı ilk defa görüyordum…


Gözlerimi açtım ve gülüşünü gördüm gözlerinin içindeki ama birden kapının yanından geçmekte olan bir başka kadın bir şeyler söyledi, hiçbir şey duymadım; sadece uzun saçlarına, uzun ve beyaz suratına, çakır gözlerine bakıyordum; dizlerine yatmış olduğum kadının gözlerinin yaşlarla dolduğunu gördüm, az önce gülen gözleri şimdi çaresizlik içinde yaşlara boğulmuştu; elini alnıma koydu, hıçkırıklarını duyuyordum sadece ama konuşamıyordum, gözlerimi kapattım, göz kapaklarımı en güçlü halimle sıktım, yanaklarımdan akan yaşı hissettim…


Ve son kez sesini duydum, elleri göz kapaklarımın üzerindeydi, dudaklarının alnımda olduğunu hissettim nefesinde ve o son cümlesiydi bana söylediği…


Bulduğum anda kaybettim seni, geç kaldım, özür dilerim, artık düşmeyeceksin, yukarıdan bir yerden bana bak…


Uyandım ve etkisinden hiç kurtulamıyorum…



10 Aralık 2014, Çarşamba, 05.30