göz görmeyince gönül katlanır denir ya

öyle bir şey mi acaba sendeki?


bir ağaç nasıl kurur

ve nasıl yadırgarsa bunu toprak

bende öyle dökerek işte içimi

sana doğruluyorum


meraklısı gibi hayatın

sözüm ona seviyormuş gibi yapmadan

değmeden pamuk tarlasında uyuklayan bir çiftçinin ellerine

bütün unuttuğum isimleri

birer birer sayıklıyorum

rüyalara inanmadığımdan değil

hayata inanmadığımdan.

/

belki bir son'du bu virgül

üç noktalar; sönmüş volkanlar gibi

sona razı bütün iyi niyetler

sönen yıldızlar gibi yokluğa mahkum


uzaktan bakınca aşk sanılan

yaklaştıkça azalan

bütün yakınlıkların yok ettiği

uzaklıklar bazı aşklar

ellerin mütemadiyen soğuktur senin

bu da başka bir sanı

evet sıcak bir gülüşün var

ama ellerin...


rahmet dilenirdi sokaklardaki güvercinlerin seslerine karışan fısıltılarla

ellerini birbirine bağlayıp duran şu yaşlı kadın


tanrı esirgeyici ve bağışlayıcıydı

rüzgarların getirdiği bazı ürpertiler içinden

ter akardı

uzak coğrafyaların alnından

kalabalıkların da bazı kabalıkları olurdu

sonra sen yine hep uzak


sevgilim gözlerin ikindi sonrası tembellikle uzanılmış bir yatağın kenarında

sessizce duran takvim yaprakları gibi...

bak azalan o şeyi de anımsadım:

zaman...

sen bana doğru akan

azıcık kalan

azıcık inan.