seninle kurulmamış sofraların dinginliğinde içiyorum,
seni her gün gördüğüm bu köprüyü hiç duraksamadan
ateşe veriyorum.
bu ateşi olduğun yerden görmeni ümit ederek yaşıyorum.
yangındaki kaplumbağalara seni soruyorum.
caddedeki selden kurtuluyor,
kendini sevgi sözleriyle aklayan,
büyük kalabalıklarda boğuluyorum.
seni,
hep seni görmek istiyor,
kafamda dolaşıp duran bu sesleri susturamıyorum.
evde bulduğum bütün ihtimalleri toplayıp
kapına dayanıyorum.
inan bana sevgilim,
kovulacağımı çok iyi biliyorum.
ama yine de bilmelisin ki,
cenazelerde sen aklıma gelince
gülümsemeden duramıyorum.
sana sen yokken de hikayeler anlatıyorum,
duymanı beklemeden karanlıklarına fısıldıyorum.
lakin şimdi,
avucumda büyüttüğüm çiçek bahçelerini,
sana bırakıp kaçıyorum.
bunları alıp delicesine aşık olmanı bekliyorum.
ama bana değil.
ama ben olamam.
görüyorum.
ben bu olmamışlıkla nereye gideyim,
bilmiyorum.
iki gün ayık gezip
sana toprağın kokusunu biriktiriyorum.
saçlarımdan kopan fırtınada,
hiç söylenmemiş ağıtlar yakıyorum.
koca koca yangınların içinden,
ben yine sana koşuyorum.
beyhude bu çırpınışlarım,
biliyorum.
seni her gün gördüğüm bu köprüyü,
yeniden inşa etmek istiyorum