"Güçlü olmak" çok erken tanıştım bu kavramla birazda yanlış tanıdım kendisini, sandım ki ne kadar canım yanarsa yansın göstermeden ilerleyebiliyorsam, güçlüyüm. Sandım ki ne kadar gülebiliyorsam canımı yakanların yüzüne o kadar güçlüyüm ve yine sandım ki dizlerim kanasada, düşmekten, kalkıp koşabiliyorsam, güçlüyüm. Ama güçlü olmak bu değildi. Güçlü değil inatçıydım. Güçlü değildim ben anlamıyordum pek çok şeyi... Güçlü değildim ben, güçlü gözüküyordum kendimce halbuki bunun için yaptığım her şeyin aslında kendimi görmezden gelmek olduğunu çok sonra anladım. Ağlamayınca, hiç olmamış gibi yaşayınca sanki olanlar hiç olmamış gibi devam edince, günü geliyor vaktinde ağlamadığınız her şey için çok daha fazla canınız yanıyordu ve ben bunu çok sonradan öğrendim. Beni güçlü yaptığını sandığım her şeyin aslında beni bir zavallı gibi gösterdiğini çok sonradan anladım. Güçlü olmak demek; acını görmezden gelmek demek değildi, güçlü olmak; acınla birlikte devam edebilmekti...

Biri sizi sevmiyor ve yaralıyorsa sadece gitmelisiniz, kendinize aşılmaz sınırlar koymamalısınız. Ben sürekli eğer böyle yaparsam beni severler, yok şöyle olursam beni de önemserler sandım bu yüzden her kovulduğumda yüzümü döküp yine geri geldim. Ne kadar dayak yersem yiyeyim hiç canım yanmadı çünkü bir gün benimde o eller tarafından sevileceğime sadece biraz daha çabalamam gerektiğine inanmıştım. Çocuktum, aptaldım. Büyüdüm artık ama şimdi de o günlerin travmaları boğuyor beni güç bela devam ediyorum. Bilmiyorum bu yolun sonu nereye gider ama şimdilik sadece uyumak istiyorum. Uyumak ve unutmak bir anlığına tüm bu çirkinliği, vahşiliği...