Yaşadığımı hatırladım sen bana gülünce.

Tenimin toprağı hissettiğini, bedenimde gezinen otların uğultusunda hatırladım.

Bir mülteci gibi aradım yeryüzünün her yerinde gülüşünü.

Kervan üstüne kervan gördüm göçebe olup kol gezdim mor dağlarda...

Ne bir kuş getirdi seni bana ne de ben gelebildim sana 

Dağların feryat eden yanlarına sordum gülüşünü.

Çiçeklerin seninle açtığı, güneşin parlattığı yanlarına sordum.

Geceyi kuşattım da sesimin kızıllığını öyle bıraktım.

Munzurun suyunu ,Torosların sızısını içtim.

Umudun zeybeğini ,yüzümü dönüp oynadım sana .

Ilgıt ılgıt işledim mendilime ismini.

Şimdi daha yanık daha kuytu tarafımla arıyorum o gülüşünü.




Her sabah yeniden doğudumu anladım bana güldüğünde .

Seheri delip geçti attığım her mısra .

Gökyüzünü kendime yorgan bildim ama yine de gülüşün yoktu yanımda.

Eksiktim ve eksildiğim yerde seher daha güçlü çökerdi üzerime.

Sesimin çığlık olduğu yolların kaldırımlarında.

 Başlıksız, sonu gelmeyen şiirlerde eklendin yüreğime.

Eğilip sesini dinledim asfaltın

Belki gelirdin önce bu ağır karanlık kokusu giderdi.

Sonra, önce adımlarını duyar karıncaları ellerim.

Bir çayım eksikti o betonda bir de yağmur 

Yağmurun bedenimi yakan damlaları düştü , seherin kızıllığı da

Bulutların kurşuni rengi sardı gözlerimi 

Günün her zaman buluttan doğmadığını o gün öğrendim sayende.

Meğer sen gülmeyince ne bulutlar dağılırmıṣ ne de gün ağırırmış bu kentte


Derin bir uykudayım

Rüyadayım ..

Ya bir kez gül bana !

Hayatın ve senin güzelliğine uyanayım.

Ya da böyle rüyalarda son bulayım.