Gözlerini güçlükle aralıyor. Yoksa hala gece mi? Yerlere kaymış yorganı üzerine doğru çekiyor. Kollarını göğsünde birleştiriyor. Üşümüş. Isınmaya çalışıyor. Tekrar gözlerini kapatıyor. Ayaklarıyla dürtüyor kocası. “Şşşt, Gülsüm. Kalk kız. Midem kazınıp duruyor. Bir yumurta kır. Öyle uyandır beni.” Derin bir nefes alıyor Gülsüm. Tutuyor. İçine geri akıtıyor. Doğruluyor yataktan. Çoraplarını arıyor. Buluyor. Ayağa kalkıyor. Perdeyi aralıyor. Gün doğmuş. Gökyüzü gri bulutlarla kaplanmış. Güneş yine saklanmış. Kapının arkasındaki askıdan hırkasını alıyor. Giyiniyor. Tuvalete gidiyor. Sıcak sıcak işiyor. Elini yüzünü yıkıyor.

Mutfağa gidiyor. Akşamdan kalma bulaşıklar Gülsüm’ü görür görmez sırt çeviriyorlar. Gülsüm. “Bir gecede yıkanmayın canım.” Diyor. Hiçbiri dönüp bakmıyor. “Eee, küserseniz küsün ömrüm sizi yıkamakla geçiyor.” İnce belli çay bardağı kıkırdıyor. “Beğenmiyorsan plastik kullan. Kullan kullan at.” Hadi be, diyor Gülsüm. “Çokbilmiş sen de.” İçeriden kocasının homurtusunu duyuyor. “Gülsüm, kahvaltı hazır mı?” Çatallar birlik olup musluğun altında toplanıyor. “Beş dakikaya hazır.” Yatak odasından mutfağa doğru dizi dizi harfler giriyor. “Elin ne kadar ağır be Gülsüm, işe geç kalacağım, hadi, hadi be yavrum, hadi güzelim.” Dudaklarından uzun bir “üff” sesi çıkıyor. Mutfak kapısından uzamaya çalışıyor. Gülsüm yakalıyor üff harflerini. Hırkasının cebine koyuyor. Kirli bardaktan su içiyor. El çabukluğu ile bir yandan kahvaltıyı hazırlarken öte yandan bulaşıkları yıkıyor. Üzerindeki kirlerden arınan bardaklar gülümseyerek Gülsüm’e bakıyorlar. Yatak odasına gidiyor Gülsüm. “Kahvaltı hazır.” Geriniyor kocası. “Beş dakika daha uyuyayım.” Mutfağa dönüyor Gülsüm. Kendisine bir bardak çay dolduruyor. Sandalyeye oturuyor. Raflardaki bulaşıkları izliyor. Hep birlikte şarkı söylüyorlardı. “Beş dakika daha uyuyayım.” Kaşıklar koro halinde “Beş dakika daha, beş dakika daha…” Gülsüm elinde soğumuş çayı, sekizinci sınıftaki halini anımsıyor. Koroda. Boyu kısa. Koronun en önünde. -Şarkı söylemeyi seviyor. Ama sadece banyoda iken- Hep bir ağızdan söylenince hele ki koronun ilk günleri, kulaklarını tıkamak istiyor. Yapamıyor. En çok da arkasındaki Ali’nin sesine dayanamamıştı. Çatallı, tiz sesi. –Sürekli açılıp kapanan kapı gıcırtısı gibi- Sonunda dayanamayıp arkasını dönmüş. “Tiz ali, titrek Ali, sesi bok gibi Ali.” Demiş.. Bütün koro suspus. Ali daha da bağırarak inadına şarkıya devam etmiş. Gülsüm “Tiz Ali, titrek Ali, sesi bok gibi Ali” diye bağıra bağıra salonu terk etmiş. Bir daha da koroya katılmamış. Şimdi bardakların bu hali ona, Ali’yi hatırlatıyordu. Belini sağa sola oynatarak “Tiz Ali, titrek Ali, sesi bok gibi Ali” diye şarkı söylemeye başlıyor. Bardaklar Gülsüm’le inatlaşıyor. Mutfakta bir kargaşa. “Beş dakika daha, beş dakika daha.” Hep birlikte gülüyorlar. Ali şimdi içeride uyuyor. Gülsüm çayını bitiriyor. Keyfi yerinde, kırıtarak yatak odasına gidiyor. “Yumurta soğuyacak.” Tamam, diyor kocası. “Beş dakikaya geliyorum.”

Gülsüm salona gidiyor. Koltukları eliyle çırpıyor. Koltuğun altındaki terlikleri götürüyor. Ayakkabılığa bırakıyor. Öne doğru eğilerek salona yöneliyor, yerdeki çantayı, kenara atılmış ceketi, düşmüş saç tokasını topluyor. Çantayı ve ceketi askılığa asıyor. Saç tokasını banyoya bırakıyor. Sesleniyor. “Yeni yumurta kırıyorum, diğeri yenmez artık.” “Kır, kır, sen kırana kadar kalkıyorum.”

Mutfağa gidiyor Gülsüm. Tencere, tava kaş altından bir bakış fırlatıyor. Gülsüm eline bir parça ekmek alıyor. Tavadaki yumurtayı bir lokmaya sığdırıp ağzına atıyor. Kocaman açılıyor ağzı. Ağır ağır dönmeye başlıyor. Görün bakın bu sefer boğulacak, diyor çaydanlık. Gülsüm omuz silkiyor. Tavayı yıkıyor. Yeni yumurta kırıyor. Masaya koyuyor. Bu kez mutfaktan sesleniyor. “Yeni yumurta kırdım.” Offf, diye bağırıyor kocası. “Bir uyutmuyorsun.” “Çayı ısıtıyorum.” Diyor Gülsüm. “Tamam la, tamam. Doldur geliyorum.” Çaydanlık kırıtıyor. Kız Gülsüm, diyor. “Bugün ne yapacaksın?” “Temizlik.” “Ee onu dün yaptın ya. Bugün başka bir şey yap.” Gülsüm duruyor. “Camları silerim madem.” “Oooff. Daha bir hafta olmadı cam sileli. Başka bir şey bul yapacak.” Gülsüm düşünüyor. “Banyo, tuvalet bok kokuyor. Onları yıkayacağım.” Yeter yeter, diyor çaydanlık. “Banyoyu, tuvaleti çamaşır suyundan, silmekten fayanslar eriyecek yemin.” Mutfakta bir kahkaha kopuyor. Bütün bulaşıklar karınlarını tuta tuta gülüyor. Gülsüm sinirleniyor. “Susun be, daha yemek yapacağım. Bir sürü işim var zaten. Bir de sizin dalganız mı olucam. Yetti be.” Küçük çay bardağı “vallaha yetti Gülsüm abla, billaha yetti.” Diyor. Yetti mi gerçekten? Yeter mi? Gülsüm’ün hayallerinde var mıydı böylesi? Gün boyu yemek, temizlik, bulaşık. İnsanın dostu bir dolu mutfak eşyası olur mu? Ali ile böyle mi konuşmuşlardı. Birimiz sabah kalkar kahvaltıyı hazırlar. Diğerimiz işe gideriz. Yetti mi? Arada bir rolleri değiştirmek gerekirdi belki. Gülsüm’ün aklı ermedi başlarda. Ta ki. Gülsüm be, diyor çaydanlık. Gülsüm’ün kocası giyinmiş. Gözlerini ovuşturarak içeri giriyor. “Lan işe geç kalıyorum. Niye uyandırmıyorsun kadın. Çıkıyorum ben. Akşama kuru fasulye yap.” Diyor. Çıkıyor. Gidiyor. Gülsüm kaynamakta olan çaydanlığı eline alıyor. Çaydanlık her gün yaşadığı bu duruma bugün fazla içerlemiş olacak. “Şşşt, kız, Gülsüm. Bak sana bir diyeceğim var.” Dinlemiyorum seni, diyor Gülsüm. Çaydanlık “ Hadi be Gülsüm” Gülsüm, hırkasının cebine bir çay bardağı sıkıştırıyor. Diğer cebine çıkmaya hazırlanmış çatal, kaşık, bıçakları dolduruyor. Eline tenceresini alıyor. “ De hadi” diyor. Gülsüm ayakkabılarını giyerken çaydanlık mutfaktan bağırıyor. “ Gülsüm, bu böyle gitmez, sende dışarı çık, hava al. Her gün evde nedir bu çektiğin dedim de, mahallenin delisi oldun Gülsüm. Bugün gitme, bak sana başka bir diyeceğim var. Gülsüm elinde tencere tava “Bak benim güzel çaydanlığım. Annemden kalma çeyizliğim. Aklıma kötü kötü fikirleri sen soktun. Deli mi oldum şimdi. Bugün seni de evde bırakacağım. Yetti ama değil mi?” Dışarı çıkıp kapıyı çekiyor. Çaydanlık ardından bağırıyor. “ Gülsüm döksene beni, yaksana kocanı, döksene beni Gülsüm yaksana kocanı.”


Zelal