Gelen geçen dik dik bakıyordu. Eteğini çekiştirdi. Bir martı ciyakladı.

Sırtını dayadı oturduğu banka. Suçsuz günahsız taşları dövmekteki dalgaları saymayı bıraktı. Bir faydası yoktu işte onlara. Öylece bakıyordu. Siyah rugan çantasından telefonunu çıkardı. Bu kez de ona öylece baktı. Hiçbir şey anlamadan baktı baktı durdu. Aramamıştı. Yazmamıştı. Çağırmıştı ama. Onca zaman sonra hem de.


Gelir miydi birazdan? Oturur muydu yine paşalar gibi yayıla yayıla? Yüzüne bakmazdı kesindi o ya, belki yandan bir göz kırpardı. Yarım dudak gülümserdi, “Ne işler çeviriyon kız sen yine?” derdi. Belki daha bile iyisi, “Delirtecen mi lan sen beni? Ne işin var o bok çukurunda?” diye gürlerdi. Yakalardı sıkıca bileğini, tam gül yarasından, arabaya kadar zorla götürürdü. Direniyormuş gibi yapardı daha tutkuyla hissetmek için. O da daha kuvvetli çekerdi. Ah ah…


Özür meselesi biraz kurcaladı aklını. Şimdi erkek dediğin özür dilemezdi, ne olursa olsundu. Ama hani onca sene, onca kırgınlık üstüne, konuşurken bi' duraksasa… Yüzü bi' hafiften gölgelense… “Gülriz” dese, bir nefes alsa. O nefeste birikse, bitse tükense bütün çile. Hastalık mastalık hepsi yalan olsa.


Yumurta topuklar kaldırımlarda tıkırdadı. Nefesini tuttu. Gelmişti. Arkasından dolaştı bankın. Ağır ağır geçti oturdu. Bacaklarını açtı, iyice yayıldı. Gülriz’in nefesi hızlandı. Tespihi elinde bir tur dolaştı. Hafifçe kırlaşmış bıyıklarını çiğnerken gözleri denize dikiliydi. Ağzını açtı, tek seferde tükürdü derdini. “Para lazım.” Hiç duraksamamıştı. Ağzına gelmiş yüreğini yeniden yutkundu Gülriz. Hiç duraksamadı. “Param yok. Mekan doğru düzgün çalışmıyo zaten, kiraydı kuafördü...” Mosmor gözlerini dikti Gülriz’inkilere. Yüzünü yüzüne yaklaştırdı. Titreyen eliyle kavradı yüzünü, sıktı. Gümüş alyans yüzüne oturdu. Dişlerinin arasından “Para lazım.” diye hırladı. Nokta kadarcık göz bebeklerinde yine kriz gördü Gülriz, yine sisten dumandan mahrum bi' kafanın ahım şahım öfkesini gördü. Bilmem kaçıncı kez yoksunluk gördü. Zihninde yangın oldu kükredi yıllanmış öfkesi genç kadının. “Yok para falan.” diye terslenirken sarsak bedenini itti adamın. Mecali yoktu, direnemedi. Çarçabuk ayağa kalktı genç kadın. “Ne biçim adamsın sen be.” dedi. “Ne bi' baltaya sap olduğun var ne bi' şey. Anca sülük gibi ondan bundan para dilen.” Sesinde kıyamayışla karışık bir pişmanlık sezdi Gülriz. Şimdi duramazdı, gözlerini yere dikti ve devam etti kusmaya. Ne zamandır sevdasının gölgesinde birikmişti demek bu kin. Adam bankta doğrulmaya başlamıştı. “Geberip gidicen üç güne farkında değilsin. Kanındaki mikroptan haberin yok be senin. Hadi ona buna sıçratmayı geçtim, hadi kendimi geçtim, hadi seni bile geçtim, bari karına acı be. Hala geçmiş karşıma uyuşturucu parası istiyon. Ne biçim hayat lan bu. Adam mısın sen!” diye haykırdı. Adam ayağa kalkmıştı. Biraz olsun utanmış mıydı ki? Yoksa özür mü dileyecekti? Sana bunca zulmü ettim, bi' de ölümcül illet sardım başına, kusura kalma mı diyecekti

Pantolonunun önünü özenle dürte dürte düzeltti. “Kes tatavayı. Sen şimdi paranı benden esirgiyon, öyle mi?” dedi. Adam boş boş baktı. Gülriz acı acı güldü. “Bi' de soruyom salak gibi. Tabi değilsin adam filan. Adam da değilsin, erkek de değilsin. Ben biliyom senin erkekliğini ben…” dedi. Adamın gözleri fal taşı gibi açıldı. Umursamadı, döndü arkasını çekti gitti Gülriz. Kalbinin çarpıntısından ne denizi duyabildi ne arabaları. Yalnız bi' küfür seçti kulakları. Ağır bir küfür uçtu üzerine, bir de okkalı “Travesti!” haykırışı. Hemen ardından bir gürültü koptu, başına ufak bir şey uğradı geçerken. Deldi geçti zihnini, en son alnından öptü, çıktı, gitti. Küçük bir armağandı işte. Yere düştü Gülriz. Güle bulandı kaldırım.


Eli boşlukta bir imdat ümidiyle sallandı. Bir. İki. Bir. İki. Hiç kimse bakmadı. Bir martı, susmadı, ciyakladı.