"Uzun günlerde ekerler bizi, fikrimizi sormadan"

— Ingeborg Bachmann

...

Yaşamın, hislere olan kayıtsızlığını düşünürken duyduğum acıyı dindirmek için, gülmekten başka bir çare görünmüyor bana. Seçim yapmaksızın öncemizin bize hazırladığı oyukları dolduruyoruz sadece; bu absürtlüğün sınırında ne kadar düşünürsek o kadar mutsuzluk, ne kadar yazarsak o kadar boşluk, ne kadar anlatırsak acımızı o kadar duvar var karşımızda. Bir sebep arayanlar, bir anlam arayanlar, mucize bekleyenler hep mutsuz olmak zorunda, çünkü bütün yanıtlar saçmalıktan ve var sayımlardan oluşuyor. Bütün yanıtlar başka birinin yanıtı aslında, kişisel yanıtlarla sonsuzluğu bildiğimizi sanıyoruz. Sanılar sanrıya dönüşüyor kimilerinde, sanrılar sancılara, sancılar bizi geceleri uykudan ayırıyorlar. Bizi yürüten nedir ki, bana sorarsanız beni yürüten kahkaha, gökyüzüne bakarken duyduğum hep bir gülme ihtiyacı ve gülüyorum ve hakkından geliyorum acının. Aynı yerden başlamıyoruz işte bu yüzden algılar değişiyor işte bu yüzden anlam dediğimiz şey koca bir absürt. Düşünmenin mutsuzluktan başka hiçbir yere çıkarmadığı gerçeğini görebilmek için düşünmek gerekiyor, işte absürt bir paradoks daha ve kahkaha...