Törpülü olmaya çok müsait bir hayatım vardı,

yavru köpek olmayı öğrendim sonra.

"Güçlü yanların?" dedi terapistim en son ki seansta.

Bunu sayabiliriz bence.

Ağaçlara bakmam ve ayaklarımın yerden kesilmesi yürürken.

İnatçı, isyankâr ve gözlerini topcoat kaplamış bir kız düşünün.

Yves Rosher hemide.

Hemide.

Her adımıma hayatımdan arakladığım şeyler serpiştiriyorum, uzun renkli pasta süsleri gibi.

Doctor oetker reklamındaki o malum pastanın süsleri olmak isterdim aslında.

Her kız çocuğu gibi. Ve her olmanın işe yaramadığı yerlerdeyiz bu mevzuda.

Baba kelimesi yankılanıyor kulaklarımda.

Bir sağa, bir sola ve taşırıyor kuytularımdan yaşları. Çilekli pastaya benziyorum sonra, gözleri siyahtan.

O reklam olmasa da bizim reklamımız oluyor, gözlerimden akanlar en esaslı yerleri çilekli pastamızın. Ve ağlamayı bırakamıyorum sonra.

Bağlar kopmak bilmiyor bazen. Halatlara tutunuyor insan son ana kadar.

" Bir toz konsa o yola ne düş kalır bir anda,

ne de güneş batar akşamda.

Dostu da düşmanı da toprak kokar aslında,

olsa da bir koklasa.

Hem kin kalmaz, hem de garez, hem de hasret biter,

gülü solmaz."

Besteci B.E.

Adını çok arattım Google'da sayın besteci.

Sayın bezmenler.

Ama ben kapı yerine mezan taşını tık tıkladım.

Devretmek tüm kuytularımı sana.

Bencilceydi.

Senin de kuytuların vardı ama final yapmıştın ne de olsa.

Benim bir finalim yok hala.

Ulaşamıyorum dayı o kutlu sona.

Dayı. Dayı kelimesini çok sevmişimdir.

Seni hep çok sevmişimdir. Sebebini istemem.

Hiçbir zaman tam olmayacak kelimelerim ve...