Muhterem kardeşlerim, salık buyurursanız size dört başı mağrur hikayemi anlatayım. O günden sonra beni hor kullanmaya başladı. İfadesinde belirdiğimde kötü olayların olduğunu gördükten sonra. Bir süre bu sebeple hiç yerleşmedim yuvam olan yüzüne. Gamzeleriyle süslenemedim. Oysa gamzeleri ve ben ne kadar da yakışırdık. Leyla ile Mecnun masalındaki aşıklar gibi... Biz ona göre gerçeklere değil masallara yakışırmışız. Ne kadar bağnaz! Biz olmadan insan olduğunu nasıl anlar? Dudaklarının kenarlarına somurtkanlığın despotluğu yerleşti. Bense hasret kaldım sevdiğime. Bizim vuslatımıza dayanamayan gözlerinin feri söndü. Uzun bir aradan sonra yüzüne yerleştiğim ilk an gamzeleri ve ben öyle mutluyduk ki! Fakat aynada nasıl durduğumuza gelince... Biraz sahte gibi... Hani siz insanların gülün plastik halini yapmanız gibi. Bizim beyefendi de insanların ona asık suratından dolayı nasıl olduğunu sormalarından sıkılmış. Bizi gizlenmek için kullanıyor artık. Ben en iyi gizlenme aracıymışım. Kimse canının neden sıkkın olduğunu sormuyormuş yüzünde gamzeleriyle beni gördüğünde. Halbuki onu iyileştirecek olan kardeşim saydığım gözyaşlarıdır. Evet ben ve gözyaşları kardeştir. Bu şahsiyet gözyaşlarıyla kavgalı, nasıl ki bir komünist bir faşistle kavgalıysa, insan insanla nasıl kavgalıysa öyle kavgalı. Ama ahtım olsun ki, bir gün gerçekten gülmek istediğinde yamuk duracağım yüzünde, yakışmayacağım gamzeleriyle. Gözyaşlarıyla da anlaştım; bir gün canı çok yandığında, ruhu kilitlediği hislerini taşıyamayıp boşaltmak istediğinde gözyaşı akmayacak. Duvarları yumruklayacak ama ne gözyaşı akacak ne de ben yüzüne yerleşeceğim. Şimdi bana nereden geliyor bu nefret edemeyin efendim. Nefret sevginin hayal kırıklığına uğramış hallerinden bir tanesidir. Ben, daha doğrusu biz, bu şahsiyete çok değer verirdik. Kendisi hissetmeyi, gülmeyi, ağlamayı küçük görüyor. Neymiş zayıflığı gösterirmişiz! Erkekler ağlamazmış, kadınlar da gülmezmiş. Ya ne yapacaksınız? Kendi ipini çekiyor haberi yok mendabur suratlının. Yine de dostlarım, bir çiçek kokladığında, bir bebeğin gülüşüne karşılık verdiğinde, sevmeyi öğrendiğinde ben ve gamzeleri aşıklar gibi sevişeceğiz yüzünde. Dostunun acısını hissedip üzüldüğünde, babası vefat ettiğinde gözyaşı ve gözleri aşıkların son öpücükleri gibi duracak ifadesinde. Bu kadar dramatize etmeyin der gibi bakıyorsunuz bana. Neden? Bunların hiçbiri olmadığında neler olur biliyor musunuz? Bilseniz böyle bakmazdınız. Herkesin korktuğu bir katilin soğuk ifadesine sahip olacak. Neyse efendim, sıkılır gibi bir haliniz var. Bu sebeple son birkaç cümleyle bitiriyorum hikayemi: Bu şahıs gerçek bir katil; gülümsemenin ve gözyaşının katili. İnsanlar nedense bir beden öldürmekle eş değer görmüyor bunu. Halbuki biz olmadan bir insanın başka birini öldürmesi kaçınılmazdır. Hissederek gülmeyen, hissederek ağlamayan ademoğlu aradığınız katildir.