Günün ilk ışıkları henüz gözlerimdeki uykusuzluğu ortaya çıkarmadan uyanıp nöbete kalktıktan sonra uykusuz bir sabah tıraşı oldum. Sabah içtiması, kahvaltı derken uzun ve manasız bekleyişler silsilesinin ilk adımlarına şahitlik etmeye başladık. Anlamsız, belirsiz ve sorgusuz kelimelerinin hayat bulduğu ve belki de hayat bulmak için pek de çabalamadığı bir yerde. Gelmeden önce herkesin az çok bir şeyler bildiği ve fakat gelindiğinde insanı çaresiz bırakan, bildiğini unutturan bu yerde. Kafalardaki sesi tek bir noktadan kontrol etmenin amaçlandığı bu mekanda her bir kafadan farklı ses çıkması durumu, kontrolü zorlaştırıyor. Arada yüksek oktavlı sedalar kulağımızın pasına yağ sürüyor.


İlk gün temelde pek de bir şey öğrenemeyeceğimize kanaat getirdim. Çünkü yapılan, yapmamız gereken, bizim için yapılacak olan ve bizim de yapacak olacağımız şeylerin çoğunu sorgulamamamız gerektiği anlaşılıyor. Toplumsal bilincin bir kenara bırakılıp topluma belirli bir bilincin aşılanmasının amaçlandığı ve bu normlar ile normalize edildiği bir yerde çok zor değil bunu anlamak.


Diğer taraftan görevini yerine getirme bilinci-ödevi yerini görevi bir şekilde kendinden götürme bıkkınlığına yerini devrediyor. Gelen adaylar sürekli -ben de bazı konularda müştekilere katılıyorum- şikayet halindeler. Bununla birlikte bir şey yapmadan kendilerine bir çok şeyin sunulmasını beklemek hem buradaki eğitimin ve eğitmenlerin hem de eğitilen adayların belki de tek ortak noktasıdır desem abartmış olmam sanırım.


Eğitimlerden kaytarma çabaları, aptalı oynama, küçük şark kurnazlıkları ve daha niceleri. Akıllı adama her yerde duyulan ihtiyaç 'akıllı adam' tanımlarıda göre değişiyor elbette ama karşısındakini aptal yerine koyana her yerde tahammül zorlaşıyor. Gün güneşin sıcaklığı ile tanışmanın yüzümüzde oluşturduğu tatlı bir kızarıklıkla sona erdi.