Günün (30 Ağıustos) anlam ve önemine binaen Orgeneralin ziyarete geleceği bilgisiyle uyandık. Günümüzün neşeli ve şen geçmesinin asıl sebeplerinden biri buydu. Her tarafta canhıraş bir koşturmaca, acemilerin yatakhanelere istiflenmesinin sebebi de bundan başkası değildi. Hikaye önceden yazılmış çizilmiş bize düşen figüranlık görevini yerine getirmek oldu.


Eğitimlerin gelecek hafta yoğunlaşacağı bilgisini de sabah saatlerinde kulağımıza fısıldadılar. Sabahki gerginliğin üzerimizden gitmesini fırsat bilen komutan akşam ertesinde kursiyerlere tecrübe aktarımı seansından bizi mahrum bırakmadı.


Günler hızlanarak geçerken samimiyet kurulmaya, cehaletler de hızla ortaya çıkmaya başladı. Öyle ya takke düşünce sırma keller meydana çıktı. Dertler henüz armudun sapı ve üzümün kirli çöpünden öteye gitmezken fiziksel yorgunluklar kendini rezil ve derin uykularla tedavi ediyor. Yaşamaklığın içimizde debelendiği bu günlerde günün sıcağı ısrarla canımızı bedenimizden çıkarmaya çalışıyor. Sürü psikolojisini daha iyi anlamaya başladım. Aklın ve zekanın, mantığın ve fikrin pek işlemediği bir yer burası. Buraya gelenlerin mantığı, buranın mantığı ile takıştığında, tartıştığında daima kasa yani mekan kazanıyor.


Denemelerime uzun süredir verdiğim ara belki de bu değişim süreci ile kesatlığın son bulmasına vesile olacak. Burada mantıklı düşünce ve fikir bulamıyorum. Efkarlanmamak elden gelmeyenler arasında. Ancak dikkatlice gözlemlemeye, öğrenmeye, dinlemeye ve analiz etmeye çokça odaklanmış durumdayım. İlk yazılarımdan birinde yazdıkça kendimi bulur oldum sözüme burada yeniden rastlıyorum ve tescillemiş oluyorum. Aslında dışarıdan dikkatimi çeken birçok şey benim kendimin farkında olmadan yaptığım, düşündüğüm, konuştuğum ve tepki verdiğim şeyler. Ancak başkalarından görünce farkına varabiliyorum.


"elbet bir hinlik vardır içimde

ey kanıma çakıllar karıştıran isyan."