Çünkü sadece tümüyle parçalanmış olanlar tanır bütünleşme özlemini.

— Stefan Zweig

...

Topraklara bakıyorum, böceklerin küçük yollarına bakıyorum, her bir çiçeğin rüzgarda gelişigüzel sallanışına bakıyorum; toprağı çatlatan doğallığı duyuyorum günden. Gözlerimi onlardan çektiğimde gürültüleri duyuyorum; boşuna hızlanan dünyanın çözümsüzlüğünü düşünüyorum.

İnsan olmak için atıldığım gün dünyayı kusturuyor bana, güldüğüm her anda biraz daha kendimden uzaklaşıyorum; insanların biricikliği aklımı sulandırıyor herkesin başka oluşu korkunç bir gerçek olarak düşlerimde birikiyor. Hiçbir zaman düşünmeden bir günü bitiremedim. Hiçbir zaman aynı olamadım kendimle, başbaşayken de. Kendime saldırıyorum.

.

Bu gün, Cioran'ın "En büyük acı diye bir şey yok" sözünü anladım; bir tebessüm görmeden geçirilen bir günün sonunda bunalıma girilebileceğini; savaşların patlak verdiği zamanda, paramparça bedenler olsa da bir renksizlik hüznüyle bir insanın ölmek isteyebileceğini kavrayarak bitirdim günü. İmgelerin gümbürtüsüyle sürünüyorum, parçalarım o kadar fazla ki, o kadar başka yerlere saçılmışlar ki tözüm nerede bilmiyorum; çaresizce gülmekten başka bir yol görünmüyor bana. Hiçbir cevaba inanmıyor içimin uçsuzluğu, bir yer sahip olma arzusuna dair ufacık bir ibare yok içimde. Geçmişi hatırlayarak ve geleceği tasarlayarak boşlukta koşturuyorum zerrelerimi, tahminlerden örülü gelip geçen düşüncelerim var yalnız ve evimin yolunu ezbere bildiğim gibi yaptığım herkesçe alkışlanan hareketlerim.

Herkesi tanıyorum gibi ama tanımadığımı ruhuma anlatamıyorum.