suskunluğun kutlu saatleri fısıldadı karanlık evceğizine. merhameti içine çekti. kesik kesik alınan nefes gibi kaçmaları vardı, bir odadan diğerine. ayaklarının karıncalanması hareketlerini kısıtlasa da telaşı yüzünden okunuyordu. yatağın soğuk tarafına oturdu. burnu keskin kokuyu almıyordu artık. saçlarını avuçlayıp özgür bıraktı. çoğunluğu siyah olan elbiselerin arasından geçti. bazılarını çiğnedi farkında olmadan. salona, ranzanın üstünde uzanmış kemikli yapının yanına doğru yürüdü. dikkatsizdi. salonun ortasındaki sehpaya çarptı. acısını umursamadı. ancak banyo yaparken görecekti moraran bacaklarını. ses... kapı zili çalınca gözlerini o yöne çevirdi. küçük adımları takip etti gözlerini. kapı açıldı ve ufacık bir kağıt havalandı. kağıtta, "hoşça kal." yazıyordu. isimsiz bir hoşça kal. isimsiz.

elindeki not kağıdını aldığı gibi buzdolabının kapağına yapıştırdı. ilişti evin soğukluğuna. hoşça kal.

yalnızca gereksinimlerini karşılamak için çıkardı dışarı. bunların haricinde bulanıklaşıyordu. belirsiz yaşardı, yaşamak neyse... belirsizlik ruhuna işlenmiş kalıcı makyajıydı. öylesine yaşanmış hayatın çeyreğiydi hisleri. yarımdı. adımsız savaş açıyordu gölgelere soluk soluğa hem de. ranzanın üstünde öylece yatan bedeni seyretti. benzi günden güne değişiyordu. değişiyordu fakat aynıydı. aynı kişiydi. garipsediği yerleri tuzlu suyla sildi. ruhsuz kaldığını hissetti. sakince lavaboya gitti. ellerini iyice köpürttü. köpüğü yüzünde sürdürdü. gözleri yanasıya kadar köpükle kaldı. avuçlarına su doldurdu defalarca. yüzüne çarptıkça su damlacıkları aynada iz bıraktı. kendiyle göz göze gelmekten kaçınırdı. yüzünü kurulamadan odasına geçti. yastığındaki saçları gördü ve titizlikle avuçlarında topladı. yumak yapıp koydu baş ucuna. saatlerce duvara bakakalmış gibi gözleri yorgundu. sıvası dökülen duvarların kokusunu içine çekti. koku hafızasını tetikliyordu. ayrıntısız.

küfsel bakış açısı pergelle çember çiziyordu hatıralarına. ellerinden tutup götürmek için. ulaşılmıyordu bugüne. midesindeki guruldamalar ölü yaşantıyı diriltiyordu. acele etmeden mutfağa girdi. buzdolabını açıp uzunca baktıktan sonra iki yumurta çıkardı. tezgahın köşesine bırakıp bezginliğiyle içeri geçti. hiç iştahı yoktu. yemek yemek angarya gelirdi. ranzanın karşısındaki koltuğa oturdu. iyice halsizleşmişti. kalktı, buzdolabından süt kutusunu çıkarıp bardağı doldurdu. soğuğu içinde hissetti. üşümek hoşuna gitti. ev soğumuştu. hırkasına sarılarak salona geçti. ranzayla bütünleşen bedeni seyretti. değiyordu. fakat aynıydı.

dışarı çıkmak istedi. kafasındaki düşünceleri gördüğü yüzlere, bacaklara, ellere atfederdi. böylece yakınlaştıkça uzaklaşır, uzaklaştıkça yakınlaşırdı kendine. çürümeyi durduracak kıvrımlarındaki ahenkti. düşündü. kalbin en son çürümesini, ama ilk ölmesini. garipti. herkesi kucaklayan ağrıları sağaldıkça ölümlerdi kendini. biçimlenirdi şimdiki zaman. düşlerini hırpalayan fikirlerinden arınıp tuzlu suyla nemlendirdiği bezi aldı eline. kara gözleri fırlayıp yağmuru seyredebilirdi belki. düşündü. derisinden sıyrılan kemikler kabusların hırkası oluyordu. koruyucusu. hem öldüreni.

tetikleyen keskin kokular yoktu. hiç olmamış gibiydi. pencereler açık değil. açılamayan pencereler saklıyordu ölüyü. dirilten soluğun geçidi kapalı oysaki. güneş karşıtı kirpikleri geceyi çağırırdı. evin kefeni sayılan perdeler hareketsizliğin kusurlarını örtüyordu. günleri ince elekten geçirip kalanını unutmak ne hoş olur, diye düşündü. olmadı. dili, kuşkusuz susmuştu. ama hâlâ aklının karmaşık yerlerinde konuşmacıydı.

koltuğa oturdu. halının desenleri gözlerine yansıdı ışık zerreleriyle. doğum sancısı çekiyordu. oda gurulduyordu. doyurulamayan mide susmuyordu. bir patlamayla uyanacağı günü bekler gibiydi. ölü beden patlayabilirdi. tedirginliği utangaç kalbine meylediyordu. içinde kaybolduğu elbiselerle evin köşelerine saklanıyordu. sessizliğin sesine kulak kabartıyordu. sustu. süzüldü.