Yoksunluğun gölgesindeki parıltılarla, duyuyorum ötelerimdeki ötüşleri,
Çıngıraklı yılanların vahşetini, yazgımdan taşmış yankıları,
Anlamsız patırtıları içime ilmek ilmek işlenen.
Bırak süzülsün bahtsız seher uçurtmaları üzerime,
Taşsın o nankör suçlarım unutulmuş kuyularından!
Tan öncesi karartıyla tıkanır deryalar ve saf hülyalar,
Dünden dualar fışkırttığım bugünler ve asla gelmeyen yarınlar!
Bırak düşsün tin kaftanıma sarkıtlardan damlacıklar,
İçimde dehleyen kin atları şahlansın yüreğimle.
Ah! Dünyevi coşkulara damgalı hırçın cansızlıklar,
Yüceltir çelimsiz sefaletleri, kimsesiz obruklarda ki,
İntihara doğru öğütler durur matemleri solumayı.
Kanlanmış bir senfoninin şetareti pusmuş kulaklarıma,
Her doğruluşumda kâbusların ıslak cazibesine ve
Her yitişimde boyun eğdiğim dinsiz gecelere!
Bulanıyor kendiliğim koşuşturarak şanlı mezarlıklara,
İniyor tepelerden açlıklarıyla uluyan kurtlar,
Akarsular deliriyor buğulanmış tabiat marşlarıyla
Ve dinliyor cesedim günahsız gelgitlerinin ezgisini.