Saat 8’i çoktan geçmişti. Rüyalar bitmiş, gerçekler peydah olmaya başlamıştı. Havada kara bulutlar seyrediyor, yerde kara gölgeler caddeleri telaşlandırıyor, pis egzoz kokusu boğazlardan geçerek müthiş bir öksürük tutturuyordu. Gözlerinin pencerenin ardından silüetsiz bir takım gölgelerin üzerine dikmiş, kendini hala rüyada gibi görüyordu. Bir an irkildi, pencerenin açılışı ile birlikte soğuk, yüzünü kırbaç gibi çarpıp gözlerini okşayıp dudaklarını süzdükten sonra uyandığının anca farkına varabildi. Avuç içlerini yüzünde gezdirip, kamaşan ve kırışık gözlerini ovuşturdu. Parmak uçlarına takılan çapak tanelerini tek tek kenara fırlattı. Ayakları sadece uyumadan önce ısınırdı, bu nedenle uyanıklığı boyunca parmak uçları sürekli kasıntı halindeydi. Bedeni uykunun etkisiyle fil kadar ağırlaşmış, beli sürekli bir darbe halinde sızlıyordu. Derin bir iç çekişten sonra oturur pozisyonda beyninin yeni bir güne adapte olmasını bekledi.Ayakları buz gibi olan fayanslara her değdiğinde yüreğinden bir parça kopuyor muşçasına titriyordu. Bu sırada da okula geç kalma korkusuyla saati yokluyordu. Saat 8 buçuğa varmıştı bile, derse geç kalacaktı.


Sekerek süratli bir şekilde banyoya fırladı. Lavabonun karşısına geçti. Normal zamanlarda aynaya bakmaktan çekinirdi. Özellikle sabahları aynaya bakmak onda bir tabu haline bürünmüştü. Çünkü sabahları kendini bir fare, lanet bir lağım faresi gibi görüyordu. Kafasını kaldırmadan ellerini ve yüzünü tek seferde temizledi. Kaçamak gözlerle lavabonun üzerindeki aynalı dolapta diş macununu aramaya başladı.


Kafasını kaldırmadan el yardımıyla dolabın içerisindeki diş macununu bulmaya çalıştı. Önce traş sabunu yuvarlandı, daha sonra tarak, daha sonra briyantin, en sonunda ise traş kasesi gürültülü bir şekilde lavabonun içerisine yuvarlandı. Başını hafif kaldırdı. Göz ucuyla dolaba baktı. Diş macunu her zamanki yerinde değildi. Şaşkın Şaşkın dolaba bakıyordu. Gayri ihtiyari dolabın kapağını kapattı. O an aynadaki görüntüsüyle göz göze geldi. Bir adım geriye gitti. Karşısında onu izleyen birisi vardı. Uzun uzadıya süren ve son derece sevimli biriydi. Aynaya doğru yaklaştı, yüzünü havluyla kuruladı. Gözlerini tekrar tekrar ovuşturuyor ve şaşkınlık ile aynaya bakıyordu. Bedenini müthiş bir sevinç ve heyecan kapladı. Gözlerini sonuna kadar açtı ve bu tatlı çocuğa bir tebessüm yolladı. Bu anı en son yaşadığında daha küçük bir çocuktu ve annesi ona “dünyalar halt etsin benim meleğimin yanında, senden güzel çocuk var mı ?” diyordu. Her zaman kandırıldığını düşünmüştü. Ancak annesinin haklı olduğunu yıllar içerisinde bugün anladı.


Bu mutluluk bir süre sonra yerini hüzne bıraktı. Düşünmüyor, hareket etmiyor, sadece aynada kendisini izliyordu. Annesinin bahsettiği o melek tam karşısında kendisini pür dikkat izliyordu. Fakat annesini uzun zamandır görmüyor oluşunun verdiği özlem duygusu ile gözleri kızarmış ve yaşlanıyordu. Bir damla lavabonunun içerisinde yuvarlandı. Kendisini toplamaya çalışarak gözlerini ovuşturdu ve dolabın kapağını tekrar açtı. Diş macunu her zamanki yerinde duruyordu. Bir anlık duraksadı, diş macununu avucunun içine aldı ve bir süre baktı. Artık banyoda işi bitmiş,i aynaya son bir kez daha bakıp odasına doğru soğuk fayanslara aldırış etmeden yürüdü.


Güzelliğini, o tatlı meleği herkese göstermek için hüzünle karışık bir mutluluk içerisinde hazırlanmaya başladı. Birbirine karışmış sakallarını el yordamıyla kabaca toparladı. Kasketini kafasına geçirdi ve artık yeni bir güne hazırdı. Dışarıya çıkabilir, sahilde çay bahçesinde kahvaltısını edebilir ve keyifle kahvesini yudumlayabilirdi.


Anahtarı cebine aldı, ayakkabılarını giydi. Evden dışarıya kendinden emin bir şekilde adımını attı. Ancak ters giden bir şey vardı sanki, mutfağın kapısı kapalı ve içeriden tıkırtılar geliyordu. Hafif bir müzik, kaşık ve bardak sesleri ve bir gölge kapının camına yansıyordu. Lavaboda geçirdiği şaşkınlık o kadar kafasını kurcalamış ki bu seslerin hiç birisini duymamıştı. Birkaç saniye kapıda bekledikten sonra içeriye tekrar döndü. Ürpertili bir şekilde mutfağa doğru yavaş yavaş ilerledi.Hırsız olsa neden tabak sesleri ve müzik sesleri eşliğinde hırsızlık yapsın ki, geceden arkadaşını da davet etmemişti. Kapıyı nazikçe açtı.

Tezgahın önünde bir şeylerle uğraşan ve müzik dinleyen kişi annesiydi. Kahvaltı hazırlıyordu. İçini müthiş bir heyecan ve sevinç kapladı. Annesine titrek ve hüzünlü bir ses tonuyla seslendi. Gözlerinden damlayan yaş fayansa yapıştı. Annesi ona doğru döndü “Günaydın Meleğim!”.