Günaydın sevgilim; bugün, birlikte aldığımız kahve makinesinde kahve yapmamla başladı. Senle tanışmadan bir hafta önce aldığım kupada içeceğim. Kahvaltı yapmayı sevmediğimi bilirsin; sense her sabah, içinde nane olan omleti yiyordun. Günaydın sevgilim, bugün ayrılalı tam beş ay oldu. Kavga etmeden sağ elinle sol gözünden akan yaşı silip şuradaki kapıdan çıkalı beş ay oldu. Bugün seni görmeyi umuyorum hatta biliyorum çünkü çalıştığın yerin önünden geçeceğim. Hiçbir sebebim yok, beklentim yok; sadece yürümek ve seni görmek istiyorum. Günaydın sevgilim, kahve olurken duş almam gerek ve evet acı gerçek; duş almadan önce beni terletmeyeceğini biliyorum.


Kıştayız, yani kabanım üstümde olacak ve ne giyeceğimi görmeyeceksin, o yüzden önem vermiyorum. Evden çıkıyorum ve “Anahtarı unutabilirsin çünkü biri seni burada bekliyor.” cümlesini kuran güzel sesin yok, sadece evden çıkıyorum. Her yere her zaman geç kalırsın, ne kadar erken hazırlansan da ne kadar tedbir alsak da geç kalırsın. Hatta seni ben götürdüğümde bile dakikalar öncesinde orada olsak da ya çişin gelir ya ruj tazelemen gerekir, her şekilde geç kalırsın. Hakkında bildiğim şeyleri söylesem muhtemelen bir sosyopat olduğumu düşünürsün ama hakkında bildiğim şeyler bugün işe yarayacak. Evinin önünden geçiyorum, üçüncü katta oturuyorsun çünkü üçüncü katta yaşamak çok ideal geliyor sana ve bunun hiçbir sebebi yok hatta bu gereksiz düşüncelerin beni ürküteceğini düşündüğün için böyle şeyleri utanarak söylerdin. Her neyse, evinin önünden geçiyorum, evde yarıçıplak dolaşmayı seversin, kalın perdeleri çekmeyi sevmezsin. Bu yüzden bir tartışma bile yaşadık, “Şehirdeki herkes de beni bekliyordu zaten,” deyip kızmıştın. Evet, öyle dememi istiyordun, “Çok güzelsin, herkes seni bekliyor, senden bir parça görmek istiyor.” dememi istiyordun ama demedim. Sustum ve başımı sallayarak çıktım oradan. Ama çok güzelsin ve gerçekten perdeleri kapatmalısın; şu an seni izliyorum, perdeleri kapatmalıydın… Sadece bacak, sadece hep şikayetçi olduğun baldırların, sadece bir bedensin. Saçların yağlı ve elinle hepsini sola attın, pencere açılıyor, sabahlığını geçiriyorsun üstüne ve geri döndün. Neden, hayır, geri gel, geri dönme lütfen. Ah tabii sigaran... en sevdiğin şey sabah sigarası. Şehrin akışını izliyorsun, gerçi tam akmıyor şu an ama yine de izliyorsun sürekli saçının yönünü değiştirerek. Birazdan gidip duş alacaksın, yeşil çayın demlenene kadar almış olman gerek, eminim suyu ısıtmaya da başladın, bütün amacın şu an su ısınana kadar sigarayı bitirmek. İçine daha derin çekiyorsun, ne sorun var, nʼoldu? Stresli dönemlerinde içine daha çok çekersin, dakika tutmuşluğum var. İş yerinde sana asılan o saçma adam iyi gelmemeye mi başladı? Sen ilgiyi masumken seversin, ciddi ilgi sorumluluk getirir değil mi? Harika, gittin. Bakalım kaç dakikada geleceksin, sonuçta o pencere kapanmalı. Yan dükkanın camında kendime bakıyorum, senden sonra değişmedim pek, yüzümde çökme yok yani hatta anlamsız ilişkiler beni mutlu bile ediyor. Bu sadece beş ay sonra öylesine bir şey, seni özlediğim de yok, bu sadece beş ay diye kendime bir ödül gibi. Geri geldin, ben seni düşünmediğimi düşündüğüm anda geri geldin, sanki bana o aşağılayıcı gülümsemenle baktın gibi hissediyorum şu an. Harika olmaya devam ediyorsun pencerenin önünde giyinerek, neyse ki camı kapattın, dikkatli bakmayan biri seni göremez. Ah ama o perdeleri çekmelisin. En sevdiğin kazağını giydin, biliyorum çünkü ne zaman giyecek bir şey bulamazsan onu giyersin. Kotun bol geliyor, ciddi misin, yine mi kilo verdin? Saçlarında bozulan havluyu düzelt çünkü o kazağı giyerken çok kaydı. Yapmayacaksın, hızlıca çekip atıyorsun, hep böylesin işte, her şeyde pes ediyorsun kolayca. Kendin de bunu biliyorsun, kendi memnuniyetsizliğine çare aramadan seni nasıl memnun edebilirdim ki? Naneli omlet, tabii ki yeşil çayınla birlikte… Kaç dakika bekleyeceğimi biliyorum, bunun sonrasına makyajı da eklersek diye hesap yapıyorum. Sen gelene kadar müzik listemde çok ilerleyeceğim, olsun…


Çıktın evden, o rahatsız botlarını giymişsin, bu çantayı ilk defa görüyorum, sadelikten ölürken birden saçların kalp masajı yapıyor gibi. Dudaklarının en sevdiğim rengini pembe rujunla kapatman çok hoş. Arabana yürürken annen arar, bütün yol konuşacaksın dün gece en son onla konuşmamış gibi. Ve evet, telefonun çalıyor. Şimdilik veda ediyorum sana, senden önce orada olmam gerek, yoldan kahveni alacağın ve yavaş süreceğin için endişem yok ama olsun, gitmeliyim.


Gel artık, arabanı en iğrenç yere park etmeni izlemek istiyorum; çektiğin sıkıntıdan sonra oflamanı, başını geriye atıp perçemlerini geriye ittirmeni, sonra aynada düzeltmeni izlemek istiyorum. İstediğim her şeyi yapıyorsun, değişmemiş olman güzel değil, değişmemiş olman arzumu artırıyor. Dışarı çıkıyorum, önünden geçeceğim, sadece yürüyorum, onlarca derin nefes aldım sadece yürümek için. Beni gördün, kısmen yalancı bir gülümseme, belki de görmek istediğimi görüyorum ama acı mı çekiyorsun? Lütfen dokunma bana, lütfen arkadaşça kolumu falan sıkma. Aklımı mı okuyorsun şu an, dediklerini duymuyorum gibi ama sanki hepsi istediğim şeyler gibi. Evet kısa hal hatır sor; evet, kardeşim iyi, annem iyi. Ben? Ben gayet iyiyim, işlerim de harika hatta buraya iş için geldim. Gözlerin titriyor, gözlerin titriyor ve kısmenlik silindi gülümsemenden.