"Yaşamın dallarına sımsıkı sarılmış yaprak gibidir gülüşün
Son bahar sana tesir etmez
Ürkek ve narin bir kar tanesidir bakışın
Güneş sana sirayet etmez
Sanatsal bir başkaldırı ya da isyandır varlığın
Tüm ressamları
Hatta şairleri ilzam eden
Ayet hükmü taşısan
Peygamberler aciz kalır tanımlamakta
Söylesene kadın
Sen tanrının hangi fırça darbeleriyle yaratıldın?" dedi adam. Sonra Bedri Rahmi'nin resimlerine baktı ve birkaç dizesini okudu güneş doğarken. Rüzgar tüm ciğerlerini dolduruyordu. Hava hafif soğuk kediler, köpekler kısacası sokak hayvanları birbirine sığınmış uyuyordu. Yeni yeni uyanıyordu şu yedi tepeli koca şehir. Birazdan oksijen yerine egzoz dumanı kaplayacaktı gökyüzünü. Ama yine de Turgut Uyar gibi göğe bakıp umut ediyordu kadın. Ve dudaklarından iksir gibi belki Hacer’in su bulmak için çırpınışlarını anlatan birkaç dize döküldü lügatinin ağaçlarından.
"Göğün yüzüne bakıp umut ettiğim şehir
Eks olan bulutlara nefesimden pay veriyorum
Yeniden diriltiyorum güneşi
Umut etmeyi öğretiyorum serotonin hormonlarıyla insanlara
Mutluluk reçeteleri yazıyorum hem de kırmızı tükenmez kalemle
Belki
Bir ütopya da olsa
Durma göğe bakalım diyorum…"