Ruhumu cüzzam gibi kemiren hisler taşıyorum içimde. Okşanmayan saç telleri taşıyorum saçlarımda; tutulmamış eller, akıtılmamış gözyaşları, yalandan gülümseyişler taşıyorum bedenimde.


Bir yılan gibi kıvrılıyor saçlarım,herkes hayranlıkla saçlarıma bakıyor. Saç tellerimde gizlediğim kırgınlığımı göremiyorlar. Oysa ki ben saç diplerime kadar kırıldım.


Gözlerim,gözlerim çocuk gibi ürkek bakıyor, korkuyor dünyadan, korkuyor yaşamaktan.Gözlerime dikkatli bir şekilde baksalar anlayacaklar kırgınlığımı ama bakmıyorlar, gözlerini kaçırıyorlar.Sadece benim gözüme değil kimsenin gözüne bakmıyorlar. Ben ki gözlerimde haykırışlar,sessiz çığlıklar,korkuyla uyanılan sabahlar taşıyorum. Tüm bunları gözlerimden okuyamıyorlar.


Dışardan bakanlar mutlu sanıyor beni. Oysa ben,kafamın içinde bir sesle yaşıyorum ve o ses beni boğuyor. O sesi susturmak için çabalıyorum, sesin seviyesi artıyor. Ve ben, kaygıyla yoğrulmuş yalnızlıkla donatılmış bu hayatta nefes almak için çok yoğun çaba gösteriyorum. Birinin beni duyması için çığlık atıyorum.Kendimi ise kendimde buluyorum,düşersem kendime yaslanıyorum,üşürsem üstümü örtüyorum,ağlarsam mendil uzatıyorum. Hamdım,piştim, yandım ve kendimi buldum, kendimde buldum sükuneti de kırgınlığı da...