Önümde aşılmayı bekleyen, her iki tarafı birbirinden pek de farkı olmayan evlerle bezenmiş ışıklı, hareketli bir cadde görünüyor. İnsanlar bu yolda yürüyor, yaşıyor, seviyor, dövüyor, öpüşüyor, bağırıyor. İnsan olmanın gerektirdiği ya da gerektirmediği şeyleri yapıyor. Bense bu sokak lambasının altında oturmuş, karşıma da senin hayalini almış, elim uyuşuk hızlı hızlı bunları yazıyorum. Hava karanlık fakat denizin verdiği mahmurluk insanların da üzerinde, belli... Seni karşıma oturtmuşken eğer bunları yazmak yerine sana anlatsam beni dinler misin, yoksa sen de tam karşına benden başka birinin hayalini mi oturtursun? Ne yapıyorsun beni pek ilgilendirmiyor. İnsanların aceleci, tedirgin, uyuşuk adımlarını, çizgiye basmadan geçmeye çalışan çocukların çabalarını, istediği oyuncağı aldıramamış bebeğin isteksiz adımlarını duyuyorum. Gözlerimin önünden yüzlerce kaş, göz, burun, ağız geçiyor. Nasıl oluyor da hepsi farklı bir vaziyete bürünmüş? Kendimi bir nokta bile hissedemiyorum. Caddeyi çoktan aştım. Şimdi karşımda sinirli sinirli homurdanarak kumları döven bir deniz var. Ben daha önce hem bu kadar sakin hem de sinirli bir şey görmedim hayatımda. Öyle bir cazibesi var ki sesi, rengi, kokusu, teni... Beraber denizi izliyoruz. Ayağa kalkıp gözlerimi kapatıyorum, kollarımı açıyorum önümdeki sonsuz görüntüye. Sonra sana açıyorum kollarımı. Kollarım seni içimdeki sevgi kadar güçlü saramaz ama yine de deniyorum. Gözlerimin hizasında nemli ve kızarık dudaklar beliriyor, öpmek istiyorum. İçimde beni engelleyen bir şeyler var. Utanmak istemiyorum. Utanmak ne demek ki? Neden utanıyorum? Utanmayı heceliyorum ama yok, engel olamıyorum. Bazen dünyaya yeniden gelmeyi istemiyorum değil. Duyguları ve sebeplerini baştan ve en saf halleriyle öğrenmek... Seni sevdiğim, seni istediğim için kötü bir şey yapmış gibi çekinmek, korkmak, kaçmak, saklanmak istemiyorum. Parmaklarım benden izinsiz denizi ve seni yeniden keşfetmek istiyor. Kalbim parmaklarımın bu davranışından etkileniyor, hızlanıyor, dans ediyor. Bakıyorum da sanki kalbim senin vücudunda atıyor. Çünkü senin de kalbin hızlanmış. Kalplerimiz el ele tutuşmuş denize doğru yürüyor. Biz de oturduğumuz ve ona karmakarışık duygular ile birlikte bir dolu anı bıraktığımız banktan kalkıyoruz. Deniz boyunca o güzel kokuyu çeke çeke ayaklarımızı suya vura vura yürüyoruz. Arada kalplerimize el sallıyoruz, mutlu görünüyorlar. Karşıda otobüs durağı görünüyor. Hasır terliklerimizi ayaklarımıza geçirerek, vızır vızır geçen arabaların arasından koşturarak geçiyoruz. Terlik ve araba seslerine kahkahalarımız da karışıyor. Bir an sesler, görüntüler ve geri kalan her şey birbirine giriyor. Asfalta yapışacakmışım gibi geliyor. Sağ salim otobüse biniyoruz. Gürültülü, sallanmalı, yorulmalı bir otobüs yolculuğu. Önümde oturan şanssız kadına bakıyorum. Çünkü midemdekileri çıkarmak üzereyim. Kısa bir süre düşünüyorum. Acaba kendi üzerime kusup pis fakat düşünceli biri mi olsam, yoksa önümdekinin üzerine kusup temiz ve düşüncesiz biri mi olsam? Kafamda bu düşünceler pır pır ederken etrafımda seni arıyorum ama göremiyorum. Otobüsten temiz ama düşüncesiz, hatta yalnız bir şekilde iniyorum.