Düşünceler beynimin etrafında uydusu gibi dönerken sadece güneşin karanlık kısmındadır odak. Bu sonsuz, kasvetli devinim formüllerle izah edilemez; antiteziyle dâhi vazgeçilemez, yalanlanamaz olunca bütün sistemi yorar. Uzayın sonsuzluğunda, karanlığında bile izdüşümü fark edilince güneş ışığının eksikliği ters teper ve bir kibrit alevi kadar yanar evrenin en uzak, en ilerideki köşesinde. Bu saniyelik kibritin kıvılcımı, uydularımdan birinin yörüngesini bir milim şaşırtması bile uzayın yüz katlanılmaz düşünce yıllık sürdürdüğü dipsiz, çıkılmaz karanlığın iktidarını alaşağı etmesine yeter.
Ve sonunda bu anlık ışıkta ne halde olduğuma bile bakmazken yalnızca ayaklarımı yere değdirecek bir gezegen bulup aklımın başımdan gitmesini dilerim. Dileğim gerçekleşir de aklım saniyenin binde birinde uçarsa başımdan ayaklarımın yeniden yerden kesip fiyortları olan, stressiz bir ülkenin bir buçuk ay ömürlü çiçeklerinin yeşerdiği şehrinde bulutlu-yağmurlu göğün altında güneşin benim onu ısıtabileceğime inandırdığımı ve en baştan birin parçası olduğumuzu düşlerim.