Minik bir ışık topu, kendisini bir anda alabildiğine karanlık bir evrende bulduğunda hiç ses duyulmadı.

Başlangıçta bu koskoca evrende tek başına olduğunun farkında değildi bu minik ışık topu. Kendisini keşfetmekle meşguldü -ne kadar da güzeldi!-. Vücudunun her yerinden sarı ve turuncu kıvılcımlar fışkırıyor, kendi renklerinin içinde kendisini kaybediyor, eğleniyor, gözü kendisini çevreleyen karanlığı görmüyordu. 


İlk defa hareket ettiğinde o keskin soğuğu tattı. O kadar minikti ki sıcaklığı çevresindeki küçük bir alan dışında başka yeri ısıtmaya yetmiyordu. O kadar minikti ki yaydığı sıcaklık bazen kendisine bile yetmiyor, üşüyordu. Soğuktan korktuğundan uzunca bir süre yerinden hareket etmedi. Ancak bazen de canı sıkılıyordu.


Yine böyle sıkıldığı günlerden birinde, yerinde oturmuş ne yapacağını düşünürken cesaretini toplayıp biraz hareketlenmeye karar verdi. Uçsuz bucaksız karanlığa taktı gözünü. (O ana kadar yalnız olduğunu fark etmemişti minik ışık topu.) Hareket etse de ne yapacaktı ki sanki? Her yer aynıydı. Başka başka yerlere gitse de karanlık aynı kalacaktı. Yine de kafasındaki ses hareket etmesi için ona yalvarıyor, kendisine pek fazla seçenek bırakmıyordu. Etrafında dans eden kıvılcımlarını bir hışımla toparlayıp kendisine kararını değiştirmek için müsaade etmeden ileriye bir adım attı. Bir adım daha… Büyümüş müydü yoksa? Henüz üşümemişti… Daha mı fazla sıcaklık yayıyordu sanki? Ama bunları sonra düşünebilirdi. Hareket etmeye devam etti. Soğuğu hissetmeye başlasa da bir kere hareket etmenin ve sınırları aşmanın tadını almıştı. Duramazdı artık. Kıvılcımlarına sıkıca sarılıp koşmaya başladı. Ah! Uzun zamandır ilk defa bu kadar eğleniyordu! Keşke bunu görecek ve onunla koşacak birileri olsaydı. Keşke yanında beraber bu kocaman evreni keşfedecek birileri olsaydı.

Ama o kadar eğlencenin arasında bile etrafına baktığında yine karanlıktan başka hiçbir şey göremiyordu.


Dikkatsizce bakınırken ve bir yandan koşarken kendi kıvılcımlarından birine takılıp sertçe yere çarptı. O anda dayanılmaz bir acı eşliğinde hayal meyal bir parçasının ondan koptuğunu gördü, ancak bilinci ne olup bittiğini kavrayamadan kapandı. Çok ama çok uzun bir süre uyudu. Rüyasında kıvılcımlarını tutup evrenin her bir köşesine tek tek uzatan bir sürü el gördü.


Bu sefer uyandığında çok daha büyümüş olduğunu fark etti. Gençti ve güzeldi, ayrıca minicik değildi. Vücudunu kontrol etti. Kendi sıcaklığı kendine yetiyordu. Hareket etti. Daha fazla alanı ısıtabiliyordu. Öyle pek de üşümüyordu. Hafif bir acısı vardı ama onu yoluna devam etmekten alıkoymazdı. Aynı eğlenceye bir daha ulaşmak istiyor, içi içine sığmıyordu. Tam koşmaya başlayacakken gözü kenarda kalmış bir cisme takıldı. Hayal meyal koptuğunu gördüğü parçaydı bu.


Şimdi ışık topu ondan çok çok daha büyüktü ama onun için üzüldü. Bu kopuk parça nerede olduğunu bilmiyor, etrafında dönen olayları anlamıyordu. Sönüktü. Hiç ışığı yoktu. Eskiden kendisinin olduğu gibi onun da hareket etme korkusu vardı. Zangır zangır titriyordu. Çaresiz bir durumdaydı. Etrafına bakıyor, kendisine yardım etmeleri için birilerini çağırıyor, bulamadıkça ağlıyor, tekrar yere çöküyordu. Bir zamanlar bir parçası olduğu büyük ışık topunu göremiyor muydu?

Bunlara şahit olan ışık topu düşünüp taşındı ve daha da ileriye gidip keşfetme sevdasından kısa bir süreliğine vazgeçmeye karar verdi. En azından yardımcı olana kadar. Sönük arkadaşına doğru ilerledi. Ancak kıvılcımlarıyla minik parçanın yüzüne dokunduğunda birbirlerini tam anlamıyla tanıdılar. Uzun uzun, geçen vakti hiç düşünmeden birbirlerine bakıp durdular. Minik parça, ışık topundan aldığı sevgiyle ayağa kalkmayı başardığında ışık topu kendisine bir söz verdi. Ne olursa olsun, bu yalnız kalmış ve çaresiz parçasına bakacaktı. Aradığında asla bulamadığı, var olup olmadıklarından bile emin olmadığı başka varlıklar için değil, bu minik parça için hayatta kalacaktı. Ona ışığını ve sıcaklığını verecekti. Asla birbirlerini bırakmayacaklarına söz verdiler.


Çok uzun zamanlar geçti gitti. Her geçen an ışık topu ve minik parça beraber evrenin farklı kısımlarına ulaşıyor, sohbetler ediyor, eğleniyor, birbirlerinden biraz olsun ayrılmıyorlardı. Minik parça hâlâ pek solgun ve pek siyahtı. Bu birlikteliklerinden siyah ve beyazın farklı birleşimleri olan çeşitli ışıklar yayılıyor, etraflarındaki bu karanlık evrene renk katıyorlardı.


Zaman geçtikçe ve ışık topu büyüdükçe kendisinden parçalar kopartıp, onları soğutup renklendiriyordu. Hepsi de minik parçasına benziyor ancak doğuştan daha neşeli ve renkli oluyorlardı. Birlikte oyunlar oynuyor, gülüşüyor, eğleniyorlardı. Minik parça bu yüzden bazen kendisini kötü hissediyor, renksizliğinden ve aralarına katılamayışından utanıyor ama yine de kendisini ışık topunun kollarında buluyordu. Işık topunun kendisinin farklı kişiliğini sevdiğini hatırlıyor, yine kendisini bir bütün gibi hissediyordu. Zaman zaman aklına çaresiz ve karanlıkta kaldığı anlar gelse de hemen toparlanıyor, ışık topunun kıvılcımlarında rahatını buluyordu.


Gel zaman git zaman ışık topu yavaş yavaş yaşlanmaya ve her işi eskisi gibi kaldıramamaya başladı. Artık eskisi gibi oradan oraya koşturamıyor, keşiflerine devam edemiyor ve minik parça ile bizzat renklendirdiği kalan parçalarını beraberinde taşıyamıyordu. Evrende en sevdikleri yeri seçip orada yerleşik bir hayat kurmaya karar verdiler. Dans eden ve eğlence düşkünü olan renkli parçaları ışık topunun bu yorgunluğunu pek fark etmiyor, ışık topu da belli etmemeye çalışıp kendisini zorlayarak ışık vermeye devam ediyordu. Ancak minik, gri parça her şeyin farkındaydı. Uzaktan izlemeye alışıktı. Işık topunun kıvılcımlarındaki hareketsizliği görüyor, günbegün sönen güzel ışığındaki ufacık bir değişimi bile fark ediyordu. Bazen ışık topu yorgunluktan hareket edemeyecek hale geliyor, tüm varlığını etraflarındaki karanlığı aydınlatmaya harcamaya devam ediyordu. Bu durum minik parçayı yiyip bitiriyordu. Bir gün kararını verdi. Işık topunun bu şekilde hayatını sürdürmesine izin vermeyecekti. Bu sefer sıra ondaydı. Bir şeyler yapacaktı. İşe yarayacaktı. Işık topunun yanına gidip onunla konuşmaya, bu kadar zorlanmaktan vazgeçirmeye niyet etti.


Hemen harekete geçmeliydi. Kardeşlerinden yardım isteyemeyeceğini biliyor, tek başına hareket ediyor, sonuçlarını da düşünmüyordu. Tek istediği işe yaramak, bu kadar renksiz olmamak ve kenarda oturup izlememekti.


Işık topu bitap düşmüştü. Olduğu yere mıhlanmıştı. Yanına yaklaşmak dayanılmazdı. Fazla sıcaktı. Yorgun olduğu için sönmekten korkarak tüm enerjisini sıcaklığa, ışık yaymaya ve kalan parçalarının hayatlarını sürdürmeleri için gereken ne varsa ona ayırıyordu. Minik parça yaklaşabildiği kadar yaklaştı. Başlarda derisinin üstünde hafifçe abartılı bir sıcaklık olan hissiyat, gittikçe şiddetini artırıyordu. Daha sıcak ve daha da sıcak oluyordu. Zar zor ilerlemeye devam ediyor, vazgeçmedikçe ateş; derisini canlı canlı kavuruyor, midesini bulandırıyor, yine de sesini çıkaramıyordu. Eskisi gibi ışık topuna sarılabilmek istiyordu. Onunla konuşmak istiyordu. Ancak daha fazla dayanamadığında gerisin geriye kaçtı. Üstünde büyük kraterler açılmış, rengi daha da solmuştu. Kardeşlerine baktı. Hiçbir şey umurlarında değildi.

Üzgünlükten ve acıdan olduğu yere yığıldı. Rüyasında ışık topundan ilk koptuğu anı ve sonra kendisine sonsuz bir zaman gibi gelen arayışını gördü.


Bir ışık hüzmesinin gözlerini rahatsız etmesiyle uyandı. Hafif hafif parlayan, tıpkı kadim arkadaşınınki gibi beyaz ama çok daha loş ve soğuk bir ışığın, derisinde açılan derin kraterlerden dışarıya yayıldığını gördü. Her bir yaradan hafif hafif loş bir ışık sızıyor, etrafını aydınlatıyor, yayıldıkça yayılıyordu. Bilinci açıldıkça ışığı daha da yayılıyordu.


Neler olduğunu fark ettiğinde ışık topunun yanına gitmek üzere bir hışımla yerinden kalktı. Her adımında derisinde açılan kraterler sızlıyor, süre geçtikçe bu sızıntılar dayanılması zor acılara evriliyordu. Ancak ışık topuna yaklaştıkça da sanki gücü daha da artıyordu. Sonunda varlığının sebebini anlayan minik parça, bu sefer durmayacaktı. Artık birbirlerini tam anlamıyla tamamlayabilirlerdi.


Bundan sonra ışık topu dinlenmeye çekildiğinde etraflarındaki karanlığı minik parça aydınlatacak, minik parça yorulduğunda sıra yine ışık topuna gelecekti. Birbirlerini sadece dinlenme saatlerinde azar azar görecekler, sonra kimse üşümeden ve karanlık basmadan veda edeceklerdi. Yapmaları gereken fedakârlıkların farkındaydılar. Ama bilinçliydiler. Her şeyin üstesinden gelebilir, birbirlerini göremeseler de varlıklarını hissedebilir, mutlu olabilirlerdi.


Kalan parçalar da zamanla büyüyüp bu hayati sistemin bir parçası oldular.


Günümüzde hâlâ birbirlerini çok özleyip görüşmemeye zor dayanan ışık topu ve minik parça, bazen uzun uzun sarılmak için bir araya gelir ve evren kısa bir süreliğine tekrar karanlığa gömülür.



*



Merhaba, blogumda ilk yazdığım öykülerden birisini burada yayımlamak istedim. Yapıcı eleştiri almak, beğenenleri görmek gerçekten çok hoşuma gider. Kafamdaki dünyayı yazıya dökmek beni küçüklüğümden beri rahatlatmıştır ve umarım çok çok daha iyi olabilirim. Okuduğunuz için teşekkür ederim.