Nereye gidiyorsun? Güneşin battığı ve doğduğu o aynı hizadaki çizgi sana yol gösterecek. Onu takip et. Yıldızları bırak, yanıltır onlar seni. Parlaklığına aldanıp peşine düştüğün o yıldızlar seni çıkmaza sürükler. Güneşin ışığı hiç sönmez, kaybolur sadece arada bir.

Işığı değil sıcaklığı takip et. En derinlerinden başlayıp o çizginin sonuna, belki de sonsuz boşluğa kadar olan sıcaklığı. Sıcağı takip ederken üşüyeceksin. Ama bu sıcağı daha çok arzulamana neden olacak. İçin o sıcaklığın özlemiyle yanacak. 

Aklın dingin ve serin olacak.

Yalın ayak yürümelisin bu yolu. Yolun bütün pürüzlerini hissederek, yollardaki her bir taşın hikayesini de dinleyerek. 

Yolda gördüğün koca çınarların gölgesinde dinleneceksin. Ne kadar yolun kaldığını, ne kadarını geride bıraktığını, bırakabildiğini hesaplayacaksın dinlenirken. Düşündüğünle gerçek arasındaki o acımasız uçurum canını yakacak. Ama korkma. Çünkü biliyorsun takip ettiğin güzergahın seni yanıltmayacağını.     

Tekrar yola koyul. Birkaç adım atıp tekrar yorulabilirsin. Uzaklık, yolun bilinmezliği seni yoracaktır muhakkak.    

Devam et. Lütfen devam et. Sonunu göremediğin o yolu yürü. Küçüklü büyüklü bir sürü taşın hikayesine şahit ol. Onları dinle ve anla. Aklın, kalbin ve hücrelerinin en küçük haline kadar her bir zerrenle hisset ki:

Yaşamak bu. Bilmemek, görmek, dinlemek, anlamak, bazen anlamlandıramamak, ne olduğunu bilmek ve ne olacağına, nerede durduğuna dair hiçbir fikrinin olmaması...   

Hepsi birer parçası yaşamın.   

Sen yaşa! Durma, durduğun yerde her şey bulur seni. Kimse seni bulamasın, sen bul onları, hazırlıksız yakala. Tanı ve yoluna devam et.    

Sen yürü, yol sana ayak uydurur.