Koku


Daha önce hiç kimsenin nefesini şişeleyip saklamak istediniz mi? Ya kokusunu?Bahsettiğim şey parfümle karışık insan kokusu değil. Bahsettiğim şey saf ten kokusu. Üzerinde "o" kokarak eve dönmek, kokusu gitmesin diye duş almaya kıyamamak...


Asıl garip olan, bunu yaşarken eski bir İspanyol filminde böyle bir sahneye denk gelişim. Bu filmi daha önce izleseydim belki de aynı şekilde etkilemezdi beni. Kadın tüm gece birlikte olduğu adamdan gün ağarıyor diye ağlayarak ayrılıyor. Banyoda kendini suya sokmadan önce kokluyor. Her yerine son bir kez dokunuyor; parmaklarını, kollarını, memelerini kokluyor. Sonra kendini suyun altına kararlı bir şekilde bırakıyor...


Eve döndüğün gece kokusuyla uyursun. Ertesi gün sabah burnunda onunla uyanırsın, kalktığından itibaren yaptığın her hareketle arada tatlı tatlı üflenir. Saçlarında, teninin her yerinde... Koltuğa oturduğunda, su içerken, uzanıp bir şey alırken, kanal değiştirirken, yemek yaparken, yazı yazarken... Üzerinden silmeye kıyamadığın bu koku bir süre sonra özlemle birlikte bedeninde acılı bir yoksunluk bırakmaya başlar. Artık özlemeye dayanamadığın zaman gidip yıkanırsın. Bir daha nefesi nefesine, kokusu bedeninin ve ruhunun her yerine yayılana kadar beklersin. Beklerken acırsın. Acırken ölürsün. Kokusuyla yeniden dirilirsin.