Ceket


Her gün Paris'le yürüyüşe gittiğimiz bir yolumuz var. Bir gün o yolda karşıdan ve uzaktan gelen minicik sahipsiz bir köpek gördük. Minnoş köpek koşa koşa yolun kenarından evine girdi. Daha sonra birkaç defa daha karşılaştık bu şekilde. Her seferinde bize uzun bakışlar atıp yolun kenarından "Ben gezdim geldim" diyerek evine geçişi hayranlık ve endişe uyandırıyorsa da, bu özgüvenli özgürlüğü kimin sayesinde elde ettiğini merak eder olmuştum.

Günler sonra aynı evden çıkarılmaya çalışılan tekerlekli sandalyede çok yaşlı bir bey gördüm. Minik yanındaydı, bahçede birliktelerdi. Karşı komşusu o gün telaşla nereye götürüldüğünü soruyordu biz yoldan geçerken.

Arada selamlaşarak hayatımıza devam ettiğimizi sandığım sırada bir gün evden çıkan yabancı bir adamın tekerlekli sandalyeyi bahçenin ortasına fırlattığını gördüm. Artık üzerinde oturan bey yoktu. Bu sahneyi anlamaya çalışırken bahçede evin önüne konulmuş diğer eşyaları gördüm. Kapının önüne serilmiş yıllar. Üstelik bedava yıllar. Sadece seçip beğenmek yeterli. Yılları alıp öylece gidebildiğimiz ibretlik bir sergi.

Bu görüntü aklıma kazılı ve gözyaşlarıyla yürüyüşüme devam ettim o gün... Sonra geri dönüp alabildiğim ve hatıra kalmasından mutluluk duyacağım ve sevgiyle saklayıp yeni hayatlar çıkaracak iki kuş yuvası aldım kapı önü bedava yaşam pazarından.

Bu sahneyi tam unuttum derken, günler sonra yine hiç hazır olmadığım bir görüntüyle daha karşılaştım. Kapıda bu sefer koltuk, abajur, ve birkaç şey daha vardı. Sanki salonu bir tiyatro sahnesi gibi bahçeye kurmuşlardı. Oyun bitmiş, artık kullanılmayan dekor, ihtiyacı olan diğer oyunculara bedava sunuluyordu. Hemen yanında bir kutudan sarkan pantolon ve hala askısında duran ceketle göz göze geldiğimde durup bir süre baktım.

Yılbaşı hediyesi miydi Ben amcaya?

Ya da gittiği bir hafta sonu etkinliğinde giymiş miydi bu ceketle pantolonu? Karısı bu kıyafetleriyle kapıdan çıkarken sevgiyle öpmüş müydü onu?

Aklıma çakılmış bu kareyle, ağlayarak yürümeye devam ettim.