Şimdi satırlarımın arasında beliren her bir kelime, geleceğin belirsiz ufkunda belki de yok olmak üzere doğuyorken, sigaramdan bir duman daha aldım. Üstelik hiçbir şeyi düşünerek. Az önce ısıtıp bardağa doldurduğum çay tazeliğini yitirmeye yüz tutsa da bunca şeye rağmen bir tek onun bayat tadı canımı sıkmadı. Yazmam gereken onlarca sayfa makalenin yükümlülüğü kafamda kendine ayan beyan yer edinmişken, masanın üzerinde duran birkaç bin sayfayı bulan kitaplar gözüme ilişti. Ancak hala beni cezbedici fikirlerde bulunmadıkları için severek yapmıyorum bu işi. En azından şimdilik.
Hava fırtınalı, içim de öyle. Arzu ve hedeflerim çeyrek asırlık şu bedenimi ayakta tutan yegane sebeptir. Dünya'nın yaşı pek de umrumda değil. Fakat işim dolayısıyla Dünya'nın yaşadıkları bir o kadar umrumda. Tarihin unutulmaya yüz tutmuş olaylarını insanlara hatırlatmak benim vazifem. Gazi Ata'nın dediği gibi: ''Türk çocuğu ecdadını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendisinde güç ve kuvvet bulacaktır.'' İşim bu çocuklara geçmişini hatırlatmak. Arzu ve heveslerinin peşinde kahrolan, dünden bihaber, yarından kaygılı bu insanlara kim olduklarını hatırlatmak işim. Bazen kendime rağmen. Ancak yürüyorum işte ideallerimin peşinde. Önemli olan da yürümek ve yürütmek değil mi zaten?
Masadaki kitapların en üstünde Dostoyevski'nin Yer Altından Notlar kitabı duruyor. ''Her şeyin farkında olmak gerçek bir hastalıktır.'' diyordu bu kitapta. Bu kitabı ne zaman görsem ya da duysam daima bu sözünü anımsarım onca olay örgüsü arasından. Her yazarın okurunda bıraktığı muhakkak bir sözü vardır. Dostoyevski belki de bu sözüyle benim hastalığımı teşhis etmişti. Farkındalık hastalığı gerçekten felakettir. Suç ve Cezayı da okumuştum O'nun kaleminden. Saatlerce tartışabilirim ama o kitapta geçen tek bir cümleyi kelimesi kelimesine söylemem. Çünkü o kitapta Raskolnikov'un vicdan muhakemesine öyle derin tanık olmuştum ki kendi hayatıma dair bir misilleme yapamadım. Dolayısıyla Fyodor da bana dair bir teşhiste bulunamadı.
Sigarayı çok fazla tüketiyorum ve zerre sevmiyorum. Başlayalı aşağı yukarı on yıl olmuştur. Eğer ani gelişen bir ölüm olmazsa akciğer kanserinden ölebileceğimi düşünüyorum. Ancak yine de Tanrı'dan dileğim beni hiç kimsenin eline bırakmaması isteği. Aylar önce basit bir ameliyat olmuştum. Üçü hastanede yedisi evde olmak üzere tam on gün sadece yattım. Yatmak ve insanların bakımına muhtaç olmak gerçekten insanın ruhunu bedeninden taşıran bir eylem. O süre zarfında ne odaya sığabildim ne de bu dünyaya. Özgür ruhlu bir insanım. Bağrımda kurt dövmesiyle geçiyorum bu dünyadan bunu daha başka nasıl özetleyebilirim. Mahkum olmak benim gibileri kahreder. Tanrı özgür ruhlarla olsun.
Ben savaşırım. Hep savaştım. Yenilgi almam diyemem ama boyun eğemem. Bana boyun eğdiren otorite ya da şahıslar kutsal olmalı. İlmine güvenmeliyim, yasasına güvenmeliyim. Gerektiğinde onlar için canımı vermeli ve o ana kadar adaletlerinin karşılığını görmeliyim. Adalet bu dünyanın en gerekli kavramıdır. Bugün dünya bu haldeyse ki ne halde olduğuna değinmeyeceğim, sebebi için sadece adalet kavramına odaklanın. Adalet sadece bir yazar ismi olarak kaldıkça, cehalet ve vahşetin sizi insanlığınızdan soğuttuğuna tanık olacaksınız. En azından bende öyle. Öğretmenlik uygulamasını icra ettiğim okulda bir öğrenci sıraya şu cümleleri yazmış. ''Adalet sadece zayıfların uydurduğu bir kelimedir.'' O'na bunu yazdıran içindeki güç ne bilmiyorum ama en güçlü insanların da zayıf anları olduğunu hayat öğretecektir.
Hayat bir dağ zirvesine ulaşma yolculuğu gibidir. Zirve de ise insanın kendisi vardır. Hayat insanın kendini gerçekleştirme mücadelesidir. Bu yolda düştüğü, yıkıldığı, koştuğu, yorulduğu, sevildiği, seviştiği olur. Bazen bir gözleri ahuya vurulur, bazen sade bir tebessüme. Yüzlerce zevk ve renkler arasından kendine dair bir şeyleri heybesine katıp öylece yürür bu yolculuğu. Zaten onlar da olmasa çekilecek bir hali yoktur bu yolculuğun. Yalnızlık kim olsa içini kanatır. Ancak kuru gürültülerden bahsetmiyorum. Bazen dahil olmamak her şeyden önemlidir. Bu hayatın kaç penceresi olduğunu bilmiyorum ama bir yerden sonra pencereyi daha görmeden ardındakileri kafada resmetmek önemlidir.