Kalemim ve tertemiz kâğıtlarımı sol kolumun arasına alarak heyecanla salona doğru yürürken salonun kapısında bir anda durdum. “İçeriyi havalandırsak mı? Fazlasıyla sigara içmişiz.” diyecektim ki salonun köşesindeki küçük sehpanın etrafına dizilmiş üç arkadaşımın çalan halk türküsüne eşlik edişini bozmak istemedim. Ben de türküyü mırıldanarak yaklaşık bir, iki dakika önce terk ettiğim koltuğa oturdum. İki kişilik olan bu koltuk, öğrenci evimizin en rahat koltuğu olmasına rağmen tam da bir mezarlık gibiydi. Oturduğun an diz kapakların kafanın hizasını geçiyordu. Kâğıt ve kalemi sehpanın üzerine bıraktığımda şarkıya eşlik etmeler de kesilmişti. “Ödev mi vardı la?” dedi, Ankaralı arkadaşım. Karşımdaki Denizli’den gelen arkadaşım ise “Size de çok ödev veriyorlar. Nasıl üniversite burası?” dedi. Hemen arkasından iki kişilik koltuğa ortaklık ettiğim hemşehrim, “Ödev olsa yapar mı? Kâğıt israfı yapmaya getirmiştir.” dedi. Son olarak bana sıra gelmişti. “Bugün dertli bir ortamımız oldu. Dertlendik. Ben de bir mektup yazmaya karar verdim. Mektuba dönüş olursa devamı da olur. Olmazsa da bu son olur. Bu ortamı kaçırmak istemiyorum. Sigara dumanından boğulmadan yazayım.” dedim. Sigaramı yaktım ve kalemimi elime aldım.

“Sevgili diye başlasam çok mu klişe olur?”

“Sevgili, sevgilim gibi düşünürsen olur.”

“Sevgilisi değil ama o yüzden olmaz. Hem de dediği gibi klişe.”

"Şairler sevgilisi olmayan kadınlara 'sevgilim' diye hitap ediyor şiirlerinde. Klişe sorun olmamalı. Klişeler de yaşamın en büyük parçası değil mi?"

“Evet, hatta kıymetli bir parçadır, olmazsa olmaz gibi. Kıymetli veya değerli diye başla.”

“23 Nisan konuşmaları gibi olur öyle de. En iyisi üç nokta bırakayım sonra da ismini yazayım. Benim için ne olmak istiyorsa o şekilde doldurur.”

“İsmini yazdım ama nasıl devam edeceğim?”

“Hâlin vaktin yerindedir inşallah, yaz.”

“Yine klişe…”

“Cümle çok yaşlı duruyor. Umarım iyisindir, yaz.”

“Haklısın. Sonra da sana söylemek istediğim şeyler var diye devam ederim.”

“Birkaç cümle yazdım ama sonrasında beni soracak olursan yazsam mı? Beni merak ediyor mudur?”

“Bak, dost acı söylermiş diyorlar. Ben de acı söyleyeceğim. Etmiyordur.”

“Nereden biliyoruz bunu? Belki o da merak ediyordur.”

“Yazarsan ve merak etmiyorsa kendini ne zannediyor diyebilir. Yazmasan benim onu gözümde tamamen bitirdiğimi anlamış diyebilir. Bitirdiğini anladıysa niye mektup yazmış, diyebilir. Böyle olursa kafası karışır. Cevap vermeyecek olsa bile belki bunun için bile olsa cevap yazabilir. Cevabı da olumsuz olursa sen daha çok üzülebilirsin. Ulan çok karışık. İçinden geleni yap. Beni soracak olursan deme de direkt kısaca kendinden bahset istersen ya da sen bilirsin.”

“…”

“Konuya girdin mi?”

“Konu neydi ki? Ben doğaçlama yazıyorum. Ortamdan dolayı etkileyici bir şeyler çıkar diye düşündüm.”

“O zaman hasretinden yandı gönlüm, yaz.”

“Ulan o şarkı değil mi?”

“Gerçek değil mi? Adamın hâli ortada. Yine de saçma olabilir.”

“Öyle hasret kaldım ki sana, yüreğimde kocaman bir yangın başladı. Buralardan itfaiye de geçmiyor, diyebilirsin.”

“Kardeşim, şarkı sözü daha iyiydi. Emin ol, iyiydi. Şarkı sözünün açıklamasını yapar gibi oldun.”

“Yokluğunda bir şeylerin eksik olduğundan ve bu durumdan rahatsız olduğunu yazmalısın. Öyle eksikliklerden bahsedeceksin ki okudukça o eksiklikleri kendinde hissedecek.”

“Siz konuşurken yazdım.”

“Ne yazdın?”


Kusura bakma, ben kalbime söz geçiremiyorum. Aklım, bu sevdanın peşine daha fazla düşme dese de senden başka bir şey bilmiyor. Çekirdekten bir iki tane alayım dersin de bitene kadar yersin ya benim tabağımdaki çekirdek bitmiyor. Güneş suratına vurur da uyan derken yorganı kafana çekersin ya ben o şekildeyim uyanmak istemiyorum. Sevdiğin sanatçının çıkan son şarkısını tekrara alır da yeni şarkı çıkana kadar başka şarkı dinlemezsin ya işte sanki müzik sektörü bitmiş gibi.


“Okuyunca aşırı saçma geldi.”

“Çok da saçma değil de bilemedim.”

“Biraz kısaltarak düzenlemeler yapsan bence olur.”

“Ben olsam düşerim, mektubun üzerine. Duygulandım lan.”

“O türkünün etkisidir.”

“Senin isteğin neydi, tam olarak?”

“Son bir kez görsem yeter diyorum da yeter mi?”

“Hiçbir zaman yetmez ama görsen belki bir daha göremeyeceğini bilerek bakarsın.”

“Beyler son falan diye girmeyin. Belki de son olmayacak.”

“Yazıyorum, son olmayacak diyerek ama umudum yok.”

“Son kez görmek istediğini söyle. Ölüm var klişesine girebilirsin.”

“İşin gücün klişe olmuş. Senin yüzünden tüm mektup klişe olacak.”

“Son bir kez sarılmak istiyorum. Ondan sonra gidersin gibi şeyler yaz.”

“Buradan bir şeyler çıkar. İki dakika müziğe bırakın kendinizi, ben hallederim.”

“...”

“Abi, sayfa bitecek sonunu getirmeliyim.”

“Herkese selam eder, ellerinden öperim.”

“Gülmedik.”

“Veda cümlesi olmalı.”

“Ben de onu diyorum ya!”

“Belki cevap bile vermeyeceksin bu mektuba ama bil ki…”

“Ben her zaman seni seveceğim.”

“Gönlümün bir kapısı varsa oradan girecek tek kişi de sensin. Anahtarları senin elinde olduğu için başkası da giremeyecek.”

“Ben hep seni bekleyeceğim diyerek de bitireyim.”

“İşte bu.”

“O zaman sabah ilk işimiz postaneye uğramak olacak.”

“Adresini bilmiyorum ki. Ailesinin evine de gönderemeyiz.”

“Ne yapacaksın?”

“Fotoğrafını çekeyim de mesaj olarak atayım.”

“Olabilir ama mektup özelliği kalacak mı?”

“Aslında cevap gelmezse geri dönen mektubu olacak elinde. Hüzünlü bir hikâye… Geri dönüş alırsa da zaten mektup elinde bir gün elbette elden verebilir.”

“Mantıklı geldi. O zaman mesaj olarak at ve hatta hemen at. Gecenin bu saatinde aklımdasın hissi de verirsin.”

“Çok güzel olur da her yerden engellendim. Nasıl atayım? Sizden atsam da olmaz. Mektuba dönmeyecekse kötü olur.”

“…”

“Okudum da şimdi çok saçma sapan yazmışım böyle mektup mu olur? Bizimkisi de aşk mı? Tamam, seviyorum da âşık adam kitap yazar sevdiğine. Ben bir mektup bile beceremedim.”

“…”

“Ulan evin içini duman ettin. Camı açsana mangal yapmış gibi kokacağız.”

“Mangal dedin de acıkan var mı?”

"Harbiden önce aç karnımızı doyuralım da yine yazarız. Karnım dile geldi, gur gur bir şeyler anlatmaya çalışıyor."

"Sucuklu yumurta dediğini duydum. Bir sucuklu yumurta geçse boğazımızdan roman bile yazarız."