Gurur... Son yıllarda romantik ilişkilerin bağrında duran, hemen her türlü popüler kültür şarkısında bağıra çağıra olumlu veya olumsuz boyutuyla ilan edilen bir kavram. Çok gururdan sevgiliye yanaşmamak; gururu ayaklar altına alıp karşıdakine tekrar tekrar gitmek, bazen yalvarmak bile... Epey meşakkatli duygu, bir o kadar da kendinden riskli. Sadece bu alanla sınırlı değil elbette, hayatımızda ciddi yer kaplıyor bu his, belki de öyle sanıyoruz ya da öyle addetmek daha işimize geliyor bir yerde.
Önce bir dışarıdan bakmaya çalışalım. Çoğunlukla yeteneklerimiz, başarılarımız, ilişkilerimiz üzerinden varlığa gelen, olumlu ve dengeli kullanıldığında özsaygıyı yeterince iyi seviyeye getirebilen bir duygu. Tam tersi durumda, hadi tersi demeyelim de aşırıya kaçtığı durumda ise karşıdaki insanları küçük görmeye, aşağılamaya giden kibri ortaya çıkarabilen bir hissiyat. Empatiyi azaltır, olumsuz davranışlara sebep olup ilişkilerimize de zarar verebilir.
"Denge" dedik. Son derece kritik bu mesele. Yeterli gurur hayat kalitemizi artırır, temeli özgüvendir, kendimize saygıdır zaten. İlişkilerimizi dahi toparlama kudretine sahiptir, böylece karşımızdakilere de dolaylı yoldan faydalı bir şeydir. Aşırıya kaçtığımızda ise işler tersine dönüyor, dedik. Ah şu "saygı" denen mefhumu her şeyin temeline bir koyabilsek, baştan karşımızdakine saygıyı bir kurabilsek neler çözülecek de, bu da onlardan biri işte...
Son yıllarda arttı bu kavramın hayatımızda işgal ettiği yer, dedik. Nereden geliyor bu? Malum, zamanın ruhu. Bakalım...
Günümüzde her şey gibi ilişkiler de çok sıklıkla, çok çabuk tüketilebiliyor, aşikâr. Fazla alternatif olunca ilişkilerde yerine yenisini koymak kolaylaşıyor. Bu olunca da uzaklaşma bahanelerinin çoğalabilmesi için hiçbir engel yok elbette. Gurur da, burada yerini alıyor.
Popüler şarkılardan bahsettik. Sevgilisinden(!) intikam almış, gururunu kurtarmış onlarca kişi coşkuyla anlatıyor hikayesini, genelde bir elin parmaklarını geçemeyen kelimelerle tabii...
Bir insanı sevmek (aşk falan değil, dümdüz sevmek) ne olur da gurur duygusuna indirgenebilir? Ne kadar zedelenir de kendi gururunu kurtarmak için bir başkasıyla ilişkisinden kopmayı tercih eder insan? Bu duygunun o olumsuz versiyonu, gerçekten de bu kadar barınabilir mi sevgi gibi harika bir hissin içinde? Sevmeyi anlıyor muyuz gerçekten? Saygıyı anlayamadığımızı açık açık ilan etmekten gocunmuyorum, evet. Ama sevgiyi anlama konusunda da (ve tabii hissetme konusunda da) çok mahir olduğumuza katılamıyorum neyse ki. Böyle diyince de karşılık hazır: "Bir de sen sev, görelim!" En hafif tabirle gülünç. Bir işin yapılamadığını söyleyebilmek için illa iyisinin yapılması mı gerekir? Neyse, konudan sapmayayım.
Neden arttığını konuşuyorduk şarkılarda gurur temasının. Tabii ki bir arz-talep meselesi bu. Sevgiliyi ne kadar da çabuk, ne büyük beceriyle, ne kadar güçlü bir gururla unuttuğunu, geride bıraktığını haykırmak isteyen binlerce insan elbette dinlediği şarkıyla da bunu haykırmak istiyor. Bir Zeki Müren şarkılarındaki feryada bakalım, bir bugünkilere... Elbette Zeki Müren'de toksik şeyler olmadığını ima etmiyorum, onun konusu başka...
İnsan gururun getirdiği kibre dengeyi nasıl koyacak bilmem. Çok meşakkatli iş, dediğim gibi. Ama şunu biliyorum. Gururun merkezde durduğu karakterler, ilişkiler, sevmeler(!) son derece itici duruyor dışarıdan bakınca...