Gülsüm ne zaman doğdu, tam takvimini bilen yok. 1930'ların birinde doğduğunu biliyoruz. Ne yılı kesin ne günü ne ayı. Adını Gülsüm koymuşlar ama köyde söyleyebilen yok. Kalmış ismi "Gussün". En azından nüfus memuru doğruyu yazabilmiş kafa kağıdına.


Köyün delikanlılarından biriyle evlendi, sever miydi? Görmüş, konuşmuş muydu, bilinmez. Delikanlı da delikanlı ama! Uzun, sülün gibi, esmer, yağız delikanlı dediklerinden. Ağa diye seslenilenlerden birinin oğlu ama bir anadan bir oğul. Diğerleri başka analardan. Delikanlı hep yalnız. Gülsüm 18'ine geldiğinde doğurmuş ilk kızını. Daha önce kaybettiği var mı bilmem ama en azından yaşayan ilk çocuğunu doğurduğu yaşını biliyorum. "Kaynata" evinde, bir nevi hizmetçi. Bebeği ile tarlada, bahçede, evde çalışmış hep. Sonra göçmeye karar vermişler. Ankara'ya gelmişler. Ulus semtinde, Ankara Kalesi içinde tek göz gecekondu. Kocası İlhan memuriyete başlamış. Bu arada ikinci çocuk, düşükler, doğanlar, doğup ölenler derken Gülsüm üç kız, bir erkek çocuk sahibi olmuş.


Bir fotoğrafları var karı koca. Siyah beyaz elbette. Kocasının yanında dimdik, çenesi kalkık, keskin gözlerle bakıyor. İkisi de ilkokulu bitirmişler. Köy enstitüsü mezunu bir öğretmenleri varmış. Çok şey öğretmiş onlara, öyle anlatır.


O tek göz gecekondu hiç boş kalmamış. Hastanede işi olan, alışverişe gelen; bu evde altı nüfus yaşıyor dememişler, gelmiş çöreklenmişler. Büyük kızı anlatır, evde adım atacak yer kalmadığı zamanlar olurmuş, pencere pervazları geniş olduğundan çocukken oralarda yatarlarmış. Büyük kız erkenden çalışmaya başlamış. On üç yaşında. Hayatı, hayatın içinde öğrenmiş. Okumaya devam etmemiş ama okumaktan vazgeçmemiş. Halk kütüphanesinden aldığı kitapları babasıyla birlikte okumuşlar. İlhan Bey, "Kızım beni de alıştırdın, senin yüzünden bırakıp yatamıyorum kitapları," der, gülermiş. Diğer çocuklar okumuşlar. Yükseğini yapan da olmuş içlerinde.


İlhan Bey ciddi bir rahatsızlık geçirmiş ve o zamanın imkanlarıyla ameliyat olurken yapılan bir hatadan dolayı felç kalmış. Kocaman adam, kolay mı çekip çevirmek?Dirayetli adammış. Kimseye muhtaç olmak istemez, kimseye yük olmadan hayatını sürdürmek istermiş. Uğraşmış, didinmiş, kalkmış ayağa tekrar. Gülsüm de az değil hani; kocanın hastalığı, çocukların derdi, yetişmiş hepsine.


O aralar büyük kızlarının da yardımı ile bir ev almışlar Cebeci'den. Ev dediysek bir oda bir salon, bir mutfak, bir banyo. Hiç değilse kendilerinin. Gülsüm, mahallenin anası oluvermiş yıllar içinde. Öğrenci semti olduğu için ev tutan çocuklara yemekler götürmüş, hasta olanla ilgilenmiş. Kendi evi de dahil kim bilir kaç eve değmiş eli. O vakitler ilk torun, sonra ikinci torun gelmiş.


Ben o ilk torunum. Herkes sever anneannesini ama ben bir başka severim ve bir başka sevildim. Çırpı denilebilecek bacaklarının üstünde doğumlar ve gebeliklerden kalan bir göbek ve iri memeler. O göğüste büyüdük biz. Evlatlarının görmediği sevgi ve şefkat oluk oluk aktı bize. Kardeşim benden iki yıl sonra doğduğu için saltanat kısa sürdü denilebilirdi ama öyle olmadı. Diğer çocuklarından torun sahibi olması için on beş yıl geçmesi gerektiğinden biz uzun bir saltanat sürdük. E torunsun, kaprissiz olur mu? Her türlü zıpırlığı yaptık. O da bize katıldı. Anneanne evinden üç kilo almadan çıkan var mı gerçekten? Zaman geçti, roller değişti. Saltanatı biz ona bıraktık. İlhan Bey göçüp gittikten sonra bu diyardan dört çocuk, beş torun gözünün içine baktık.


Kıymetlim bugün önemli bir sınava girecek. Katır bile onun önünde baş eğdiğinden bizim inadını kırmamız mümkün olmadı hiç. O da yaşına başına bakmadan yaptığı hareketlerle kırdı artık narinleşmiş olan kemiklerinden birini ve biz onun ameliyatını bekliyoruz yüreklerimiz pır pır. Yaşamayı sever. Hani derler ya, kadın kısmına gökte düğün var demişler, merdiven dayamış, gitmiş diye. Ta kendisi. Tek kelime yabancı dil bilmeden Almanya'ya kardeşinin yanına, Amerika'ya kızının yanına bir başına giden kadın o. Şimdi tek dileğim gücünü iyileşmeye vermesi.