Asla tanımadığı birinin yanındaymışçasına yaşaması buyrulmuştu. Şaşkın mıydı, epeyce. Neden diye sorulamazdı ki hiç görmediği bir muameleydi bu. Deneyiminin öfkesiyle mi, yoksa geçmişinin minnetiyle mi devam edecekti hayatına? Sıkışıp kalmıştı iki şey arasında. İlk defa yaşadığından ve de çokça kınadığından belasını bulmuştu herhalde. Böyle düşünürken de ayağındaki acıyla fırladı yerinden. Çirkin bir yengeç kapmıştı serçe parmağını en derinden. Kızgın bakışlarıyla yengeci ararken göz göze geldi onunla. Gözleri devasa, kendisi küçük bu yaratık mı yaşatmıştı o keskin acıyı? Kararını verdi sonra, deneyimi ve öfkeyi seçti kendi yolunda.
Üstüne giydiği mürdüm kimono sarı güvelerle bezenmişti. Dışarıdan bu gence sanki kanatlarını yaşamaya adamış canlılar saldırmış gibi görünüyordu. Oysaki kıyafetinin deseni vücudunda can bulmuştu. Işığa yaşam amacıyla giden çoğuna iğrenti hissi veren bu canlıları üzerinde taşımak bir anlam ifade ediyor muydu onun için acaba? Kendini, güve çeken ama yörüngesine aldıktan sonra bu çirkin yaratıkları bağımlı hale getirip sonunda ölüme sürükleyen bir ışık gibi mi görüyordu ki? Işığın da karanlık tarafı olabilir miydi? Bu esrarengiz ve pek de uzun olmayan genç karanlıkla mı bütünleşmişti? Çevresindekilere pek de yararı var denilemezdi. Zaten bir kaçkın hayatı yaşıyor, dünyada kimsesi yokmuşçasına savaşlar veriyordu. Yanında olmak isteyen vardı da bu genç pek de yaklaştırmıyordu etrafına. Hani yeni bir sima olsa anlaşılır belki ama eski dostundan esirgemişti tüm benliğini. Bir zamanlar omzunda ağladığı insandan çok uzaklaşmıştı, son zamanlarda yaklaşıyordu aslında ama kin ve hiddetle. Değişime uyum sağladığı kendisi gibi bir başkaldırı yapmadığı için nefretle doluydu ona karşı.
Vücudundan akan kanın ayak tabanında yarattığı izle yaklaştığını belli ediyor, güzel ve pek zarif parmaklarını saç tellerinde gezdiriyordu o kavak ağacına yaklaşırken. Uzun siyah saçları gecenin altında ışıldar gündüz gözüyle ise büyülenmişçesine bakanları içine alıp sonsuzluğa sürüklerdi. Hatta bir keresinde kendisinden tadı pek de tatlı sigarasını isteyen biri aldığı dalı yakmış, gencin saçlarını seyrededurmuştu. Kafasını çevirmişti fakat hayran kişi bakmaya devam etmişti. Epey rahatız olmuştu, normalde sinirlenmezdi ama normali bozulmuştu uzunca bir zamandır. Tahammülü sıfırlanan şaşırmış genç; beklenmedik, aynı zamanda da beklendik bir hiddetle arkasına döndü. Kendisine büyük ve hayran gözlerle bakan bu mahluk ona birini hatırlatıyordu. Tam anımsayacaktı ki kendi sigarası bir anda elini yakıverdi. Acıyla elinden attı kalan son parçayı, kızgınlıkla üstüne bastı izmaritin. O sırada bu çirkin mahlukun gözleri hala saçlarına dikiliydi. Tüm sinirini, içinde bekledikçe fokurdayan, pek de kırmızılaşıp hafif de parlayan nefretini kusabilirdi aslında bu mahluka. Fakat gece saçlı genç yapmadı. İçinde biriktirdiği tüm kötülükleri saklamalıydı ki yıllarca düşündüğü planı daha güçlü sonlansın. Bir iç geçirdi, gözlerini de devirdi mahluka. Gittiği yöne geri döndü, şapkasını taktı kafasına. Kimonosu eskimişti, çok gün geçtikçe rengi soluyordu. İyi zamanlarında parıldayan mürdüm moru güvelerle birleşmeye hazır görünüyordu. Ama çıkaramıyordu da üstünden, sanki bir parçaymışçasına yapışmıştı kendisine. Sonra onu düşündü, beyazlar içindeki onu. Çokça düşündü, epey düşündü ama hem aynı soru kafasında döndü. O da aynı şeylere mi takılı kalmıştı acaba? Durumun böyle olmasını öyle çok istiyordu ki! İçinde fokurdayan kırmızıların bir kısmı da bu düşünceydi sanki. Yaşanmışlıkların, geçen zamanda değişen hayatların düşündüğü gibi olması için kıyıp dokunamadığı içinde biriktirip karakterinin kokuşmasına neden olan kötülüklerinden bile vazgeçerdi. Kendinden vazgeçerdi. Fakat iğrenç karakterinin devamlılığı birkaç saat sonra kesinleşmişti. O çok değer verip nefretiyle yanıp tutuştuğu kişi mavi dalgalarla bezenmişti. Beyaz da vardı tabii ama güveli gencin istediği gibi değildi.