Bir insanı anlamaya çalışmak ne farklı bir şey, bir insana olan inancını yitirmek ne acı. Bana "hevesini kırmak istemiyorum ama senin ne bana ne de bir başkasına tam olarak güvenebileceğini düşünmüyorum" dediğinde anladım. Odaya sensiz girip yatağa sensiz uzanmak ve öylece bekleyip uyumak. Uyumadan tam da önce gelip bana sarılacağını düşünmüştüm. Olmadı. Hani şu farklı zamanlarda düşündüğümüz ortak totemlerimiz gibi. Totemimiz tutarsa o an paylaştığımız, yüzümüzde çok sevdiğimiz gülümsememizle oluşan hislerimiz gibi. Mesela herhangi bir şey tartıştıktan sonra çözüme ulaştırmaya çalışırken senin deyiminle çok mu dramatize ediyorum gerçekten? Zaman insana karşındakine nasıl davranacağını öğretirken ve tam buna alışıp da bir şeyleri tam yoluna koymaya çalışırken sen bana veyahut bize olan inancını mı kaybettin? Ben dün gece odamıza gelip sarılmanı çok bekledim. Salona gelip bunu sana söylesem, bu konuda sadece sitem etsem sen yine gözlerini devirip "bu kadar dramatize etme" mi diyecektin? Sana kırılmak ya da darılmak benim hisler sözlüğümde en fazla bir saat kalabiliyorken, senin hisler sözlüğünde neden bu kadar çakılı her cümle? Neden sen yeniliğe bu kadar açıkken senin sözlüğündeki karşılıkların altları bu kadar çizili ve kati? Gün içerisinde birçok kez fotoğrafına bakıyorum ben. Birçok şeyde yanlış yaptığımı düşünüp defalarca senden kendi içimde özür diliyorum. Bunu duymak bile senin hoşuna gitmiyor mu? Gitmiyor belli ki. Sen haklısın canımın içi, sen hep haklısın...