Ekim Rubaileri

Bir seher vakti dile geldi yüreğim.

Yolun yol değil.

Zihnin burada değil.

Bulduğun neyse aradığın o değil,

dedi.


... birbirinden bağımsız gibi görünen şeyler arasında benzerlikler hissettiğin oldu mu? Parçalı mutlak sınırlar ile çevrelenmiş ortak acıların içindeki benzersiz hazlar ve tanıdık metaforlar. Bir bardak dolusu kasırga ile doğar bazı insanlar. Bilinmezin cilveli cazibesi ile karşılaşıldığında, hatıralarımıza ait olmayan çağrışımlar anlam kazanmaya başlar. Belki de hafızalarımız, ömürlerimizden daha uzun ömürlüdür. Bugünlere getiren dünler deniz dalgaları gibi, yalnız kendilerini değil, sürüklediklerini de getirirler. Şanslıysak, sarhoşluğun hafiflettiği bazı gün doğumlarında kıyılarımıza nazikçe bırakılan şeyleri fark edebiliriz. Çünkü bilinçaltımız sahibi olmadığımız eğitimli bir köpek gibi, sonucunu tahmin edemediğimiz bir nida garip şeyler görmemizi sağlayabilir. Yine de köpeğin sahibi tasmasını tutan değil, yemeğini verendir. Bu yüzden, kendimizi keşfetmek, tüm zamanların en keyifli ve en maliyetli hobisi değil midir? Misal bin güneş fazlası ömrümün, çeyrek asır ve iki bahardan fazlası her an, telaffuzu zor bi' heyecanla kemirdim kendimi aç fareler gibi. Meğer eğlenceli bir karmaşanın içindeyken insan, objektif bir gözle bakamıyormuş kendine. Dalgalar durulup korsan ayağını karaya bastığında derin bir nefes almak yerine ilk iş, yaşadıklarını düşlemek oluyormuş ama anlamanın yaratacağı fayda ile anlama anı arasında hep zamansal farklar olur hem davranışların altında yatan anlamları görebilmek için kişisel trajikomik hikayeleri bilmeden safi eylemlere bakmak yetmez. Çünkü turizme açılan antik bi' kente benziyor insanları tanımak, geçmişin kalıntıları üzerinden ticari bir girişim. Bak etrafına, sonsuz sayıda insan sınırlı sayıda seks pozisyonu ama nasıl da farklı her şey tutku varken, değil mi? Zaten ne olduysa bi' Ekim gecesi oldu. ''Bütün derdimi dökmek geldi içimden'',..