Altı yıl aramızda akmış ve geçmiş

Bavulunda bir saatle çıkagelmiş

Bilmiyor tık tık kalbimdir çalışan, saati değil

O da vakti yüreğinde mi tutmak istemiş?


Geldiğinde temmuzun sonu

Güneş bana yeni açmış

Haziranda kapımı çalmamış

Zaten benim yazım hiç gelmemiş

Ne sevdiğim denizde ne asabi güneşle

Bir ahşap evde kilitli kalmış

Öyle ev ki suç ortağı yemyeşil çimenlerle

Taze kokulu bi’ ortak

Aklımda saklanmış, burnumda saklanmış

Direğini sızım sızım sızlatmış

Göğsümü oymuş ağaç kovuğu gibi

Fakat benim yazım şimdi gelmiş

Hem de o kol saatinin akrebine atlayıp birlikte gelmiş

Akrep gibi kısa zaman, keşke yelkovan gibi uzun olsaymış

Ben ona saati

O bana en güzel anıların mevsimini vermiş


Dost yazın gelmiş

Ruhum nasıl susamış

İki kelamına, kibar kahkahasına

Dost yazın gitmiş 

Ruhum daha doymamış 

Çokça sarılmalara

Yanağını kıskanmalara, gülen gözünün kenarından

Görmüyor ki dostum

Hüzünle tıkandı avuçlarım, sonra hoşça kalamadım

Dinlemiyor, duymuyor

Hızla çatırdayıp parçalarım kopuyor

Ama dağınıklığı birer birer topladım

O duymazsa ben anlatamam

Kesik camlarla dolmuş boğazım

Sel oldum da kırmızıya boyanmışım

Sonra sen benim dostum, ahiretliğim

Sonra Elmas’ım, Yaz’ım ve Hoşçakal’ım…


Dosta susar mı insan?

Yoksa insan böyle mi susuz kalır? Bundandır ki

Zamanı da bir yudumda içmişim

Yaz’ım gidince

Her dakikayı makaslarla saat saat biçmişim

''Güzel Anılar Mevsimi’'nden sonra

Kırmızı gözlerime ıslak iplerle dikmişim.



Kara gözlüm canımın içi biricik kardeşim can dostum Elmas’a ithafen yazılmıştır…





Ağustos, 2023