bir gece açılmıştı tüm perdeler

ve bir gecede değişmişti her şey

karanlığa kandil yakan cüretkâr,

düş çarkını kırmamış mıydı eninden

ve adını duymamış mıydın sesinden

bir yolun vardı, hatırla!


yanık demirlerle dövdüydün

ıslak sopalarla vurduydun

ey kâbustan kâbusa çarpıp da uyanmayan

ne büyük gaflet dediydin

kahrolası, ne derin uyku

kaç kapılı bir odadır bu

ama nihayet

yolun da bir sonu vardı, hatırla!


sandalyeyi çekip karşına oturan

ekmeğini çalan

şarabını döken

hadsiz bir misafirdi korkuların

tam karşında dişleriyle gülen

tanrım, dediydin,

bir tanrı olsaydı şimdi yalvaracağım

önce kendini yok etmesini dilerdim.

bir tanrın vardı, hatırla!

bir dua sıkıştırıp eline,

yok ettiydin.


çık gizil düşman sığındığın kalpten

içeri destursuz aldığın tüm yüzlerden,

evini dağıtıp harabeye çevirenden;

dökülen yüzlercesinden kim sorumludur,

bu mağlubiyet bozması yaşların.

bir evin vardı, hatırla!

eli balyozlu dostlar ağırlamıştın;

bilirdin dostun ne yapacağını,

bilirdin balyozla ne yaptığını.


hani tanık olduğun meşru suçlar,

hani kalemini kırdığın mahkeme odaları

sen, yüce yargıç ve zanlı

susarsan bu kavga lehine döner sandıydın

aleyhine mühürlenen fermanı,

görünmez bir el yırtar sandıydın

bir aldanışın vardı, hatırla!


tohumsuz bıraktığın bahçen

susuz bıraktığın gönlün

ve her sabah uyandığın gün

ve dahası senden olan ne varsa,

düşman gibi terk edişin.

taşladığın duvarsız cüssen

kendinden koparamayışını ayıplar,

kendini kendinden.

bir sen vardı, hatırla!

ki unutulmak, ölümdür var olana...