Zaman çok hızlı akıp geçiyor. Şu anda bile yılların geçişinin hızlandığını hissediyorum, eskiden daha yavaş hissettirirdi ve bir gün bitmek bilmezdi. Şu an çok hızlı bir biçimde sona eriyor. Çok küçük yaşlarda da olsak zaman sadece şimdiden ibarettir.

Oturduğum odadaki anılarımı hatırlıyorum. Şu an ne kadar farklı görünüyor! Sandığımdan çok daha eski zamanları hatırlayabiliyormuşum. Sanırım hatırladığım en eski anı, "Ben artık bez takmayacağım!", dediğim zamandı. Bir buçuk iki yaşlarında olmalıyım. O zamanlardan daha eskisini neden hatırlayamadığımızı merak ediyorum. Acaba annem iki yaşımdayken bana bebekliğimi sorsa hatırlayabilir miydim? Yoksa aradan bir buçuk, iki yıl geçmesine rağmen hatırlayamaz mıydım? 


Doğduğum andan itibaren geçen iki yıl bize tüm ömrümüzmüş gibi gelir. Zaten öyledir de. Hatırlayamama nedenimiz o iki yıllık yaşam süremizin bile bize çok uzunmuş gibi geliyor olması olabilir. Aradaki mesafeyi hatırlayamayacak kadar büyük geliyordur.


Geçmiş, eski şimdinin yok olmuş, daha doğrusu değişime uğramış halidir. Bir diğer tahminim ise bebekliğimizde beyin gelişiminin henüz erken safhalarında, dil öğrenimimizin olmaması nedeniyle söylenen şeyleri akılda tutamayışımız ve yaşadıklarımızı sözel olarak aklımızda depolayamamamız olabilir. Sadece görüntüden oluşan anılarımız olabilir ancak bunun bize ait olduğunu anlamamızı sağlayan şey duygulardır. Beyin bir şeyleri duygular vasıtasıyla kaydeder.

Sonuçta insanların yaşlandıkça zamanı daha hızlı geçiyor sanması bir gerçek. Bu da bir şeyler tecrübe etmeyi bırakmamızdan kaynaklanıyor. Duygular bir şeyleri hatırlamamıza, öğrenmemize ve kaydetmemize yarar. Madem sadece duygular yeterli, o zaman hatırlamak için neden dile ihtiyacımız var, sadece görüntü yetmez mi? Sonuçta sadece bir görüntü de duygusal olarak bize bir şey çağrıştırabilir. Hatta annemizin bize sevgi dolu bakışından ve bizim de ona karşı aynı hisleri beslememizden dolayı bu görüntü son derece duygu dolu bir anıya dönüşebilir. Ben bunun nedeninin sadece görüntünün, sözel olarak dil gibi başka duyusal bir şeye bağlanmamasından kaynaklandığını düşünüyorum. Bağlantılar ne kadar azalırsa, akılda kalıcılık o kadar düşer. 


Bütün bu faktörlerin birleşimi, bebekliğimizi hatırlayamamamıza neden oluyor olabilir. Aslında bunun mümkün olduğunu biliyorum. Hatta bazı insanların bunu deneyimlediğini de. 


Öğrenme konusunda da duygular bir o kadar önemli. Sevmediğimiz ve gerçekten mecbur olmadığımız şeyleri öğrenmek bizim için bir o kadar zor gelecektir. Halbuki ilgi duyduğumuz şeyleri ne çabuk kavrıyoruz! Zorunda olduğumuz şeyleri de bir o kadar hızlı öğrenip, uygulamaya koyuluyoruz. Bunun kanıtlarından en basiti de çok erken yaşta inanılmaz bir hızda dil öğrenmemizdir. Anne babamız ile iletişim kurmak, onların bunca zamandır bize söylediklerini anlayabilmek için bir an önce o dili öğrenmemiz gerekir. Sonuçta onlar senin hayatta olmandan sorumlu olan kişilerdir ve bebekken senin tanrıların gibidir. Dil öğrenme sürecimizin bu kadar hızlı olmasının sebebi de hem bu zorunlu olma hali hem de ebeveynlerimize verdiğimiz değer ve sevgiden, doğal kaynaklardan yararlanma ihtiyacından; ayrıca onlarla bir an önce bağlantı kurabilme isteğimizden geliyor diye düşünüyorum.