Bitse de bitmeyen kitaplardan. Tesiri öyle derine sirayet ediyor ki... Okuduğum kitapları ekseriyetle duygu olarak kazırım hafızama. Birkaç etkili olay dışında... Fakat bu... Her adımını etkili adım addetmişçesine hafızama kazımışım; ayrı başlayan 2 hikaye, yol kesişmesinden doğan bir cehennem ve ayrılık... Bu 3 başlık içinde nasıl isyanı, öfkeyi, affetmeyi ve bilumum duyguyu barındırır bilmiyorum. Bildiğim tek şey, Hakan Günday'ın kitabı yazarken yaşadığı. Bizzat kitabı okurken anlaşılacağı üzere büyük bir gelişmenin ürünü kitap. 4-5 seneye yayılan bir yazma süresi ve ilk sayfayla son sayfa arası afili farklar... Kimisi yazarı yeraltı edebiyatçısı addediyor kendisi bundan memnuniyet duymasa da. Hikayesine değindiği insanlar bizim görmezden gelmeyi yeğlediğimiz o "güruh" içinde olduğundan ben de yeraltı edebiyatına yakın hissettim. Okuyana rahat bir psikoloji, huzurlu bir okuma deneyimi sunmamakla birlikle bayağı bir sarsma garantisi de veriyor. İyi ki okumuşum; Kinyas'ı, Kayra'yı iyi ki tanımışım. Kitabın sonu karakterleri bitirmediği için pekâlâ "iyi kitap" kategorisine alabilirim kitabımızı.

Birkaç alıntı:
"Kendimi defalarca buldum, defalarca kaybettim."
"Nereden geldiğini bilmediğimiz huzuru arıyoruz "
"Madem ölmedik, yaşayalım o zaman, dedik..."
"Belki de vardı bir nedenim."
"Benden önce temeli atılmış, hiçbir düzene dahil olmadım."
"Çok geç alıştım ben yaşamaya."
"Beni yüzüstü gömün. Çünkü yeterince gördüm."
Gibi gibi nice alıntı...