Belki birkaç zaman dilimi
Ne kalmış şurasında?
Mazi ne kadar uzaktır dönüp de baktığında?
Dün gibi
düş gibi
düşten uyanır gibi…
Birkaç kelâm hafıza birkaç yudumluk azık…
Sonrası giryan
hüsran
derde semah bir endişe…
Hikâyesi evvel destanı âhir
Ve birkaç damla yazılır taşa.
Denir ki ruhuna fatiha!
Satıha düşer gölge güneş geldi demek!
Demlenen hayat
Sonuna dek gölge ile mi devleşecek?
Bir tutulma anı vaveyla çökse zihne, kaç etek tutuşur
Kabil’in zincirlenmiş nefesinde?
Ben doğduğumu anlamadım ki
Ölmeden ölümün ne olduğunu anlatayım!
Var mı ki derviş hırkam?
Hû selamıyla geleni karşılayacak imanı göğsümde taşıyayım.
Bir çatlaktan sızar gibi
Nağmeler sıfatına ermiş notasızdır artık
El kesilir ayak direnir.
Yol uzak bir vaktin değil sonun arifesidir
Kardelen doğsa kır çiçekleri açsa
Çimenler ezilmeyecek rotaya girmiştir çoktan
Batıl sevdaların gül gibi kaç atımlıktır rengi?
Solar güneş batımındaki ten gibi;
Ayaz bir parmak ucundan sızar
Dönmeyecek bir seferin seyrinden
tek kişilik ve tek biletliktir.
Ne elem ne keder ne alkış ne sesleniş
Nafiledir artık bundan sonra her direniş.
Gerçekten inanabilseydik
Hangimiz ‘’Hoş geldin.’’ demezdik ki Azrail’e?