Hâlâ devam eden artçı depremler gibiyiz.

Bir an unutup gülüyoruz, geziyoruz arkadaşlarla sohbet ederken...


Tak tak tak tak. 


Sallanıyor beynimin içi. 

Bugün vefat sayısı 47. 932

Sonra saatlerce gündem konuşulmaya devam ediliyor.

Arada unutmak ya da dikkati dağılmak mı desem bilmiyorum kelimeler bile fazla rahat kaçıyor utanıyorum. 

Gündemi takipten çıkmak normali bozuyor gibi. 

Normal olan her an haber takip etmek ve hala da yapılmayanlara öfkelenmek.


Yaşadığım en sarsıcı olay trafik kazasıydı. 

Beni o kadar sarsmasa da. 

Çocuk aklımla kazanın, ölümün, kurtulmanın olayını anlamadım bile. 


On yaşlarında falanım. 

Samsun'a gidiyoruz otobüsle. 

Annem, ben, ablam ve henüz bebek kız kardeşim

Sılacım. 

O zamanlarda babam CD çalar getirmiş yurtdışından. 

Ben ikinci çocuk olarak biraz daha salak olduğumdan benimkini ya bozdum ya evde unuttum. 

Ablama yalvar yakar ikna ettim onunkini aldım kulaklıkla dinliyorum gece yarısı uzun yol malum. 

Daha kaset çalar (walkman) bile tam yayılmamış bize CD çalar alınmış! Nasıl kıymetli tahmin edersiniz. 

Bu arada ablamdan ödüm kopuyor o aralar. 

Kendisi benim için Mike Tyson ile Cennet mahallesi Pembe karışımı. Kızdığı zaman, aynı anda yumruk atarken saçlarımı eline dolayabiliyor.


Neyse sessiz sakin gidiyoruz gözlerim daldı dalacak. 

Bir boşluk hissettim. Sonra yüreğim hopladı. 

Camdan dışarı bakmamla, camlar patladı.

Tuzla buz oldu. 

Ardından gümbürtü koptu. 

Sonra ben yere yuvarlandım. 

Koltukların aralarına vura vura ortalığa düştüm.


İki elimle sımsıkı CD çaları tutuyorum canım pahasına. 

Ellerimi tutunmak için kullanamadığımdan savruluyorum. 

Ağzıma, saç diplerime minik camlar batıyor. 


Sımsıkı tutuyorum CD çaları.

Ona asla zarar gelmemeli. 


Ablam beni...


Neyse çığlık kıyamet aşağıya indik. 

Dışarısı diz boyu kar. 

Bir yamacın aşağısındayız.

O an anladım ki otobüs uçmuş. 

Uçmadan önce bir taxi ezmiş. 

Bir sürü, ölü yaralı var. 


Herkes ağlıyor. 


Play tuşuna bastım. 

Çalışıyor. 

Kırık yok. 

Gururla bir oh çektim. 


Abla dedim al CD çalarını. 

Hiçbir şey olmadı. 

Ablam hüngür hüngür ağlıyor boş boş baktı yüzüme. 

Saatlerce orada kaldık. 

Başka bir otobüsle aktarma dinlenme tesisine taşıdılar bizi.

Orada sabahladık. 


Ertesi gün olayın büyüklüğünü anlamıştım. 

Yani uçurumdan uçmak, ablamın CD çalarını korumaktan daha az stres vermişti bana. 


Şimdi bunu nereye bağlasam bilemedim. 

Bilsem de mukayese yapamam.

Aklıma geldi. 

Bazı çocuklar göçükte çıkıyor. 

Kimisi korkmamış bile. 

Genele odaklanmak büyüklerin işi. 

Çocukken basit düşünüyoruz. 

Tek bir şeye takılıyoruz. 

Mesela günlerce aç kalmış ama annem nerede diyor. 

Tek odak noktası bu. 

Dayanak olmuş bu merak. 

Bu sevgi. 


İyi ki bütünü görmüyorlar. 

Bütünü düşünemiyorlar.

Genel durumu analiz edemiyorlar. 


Ne demiş Umberto Eco, 

"Ne yani? Böylesine korkunç bir dünyanın bir de cehennemi mi var?"