Yeni uyandım, her tarafım tutuk ve uyuşuk. Yine unutuldum bir vapurda, ılık koltukların üzerinde soğuklara terk edilerek. Pahamı çok sanmam, ben anlam yüklediği kadardım sahibimin. Artık kimsesizim, çöpe gitmek koymaz bana zira kıymetsizlik duyumlarım artmıştı son zamanlarda. Bu saatten sonra sahibim olunur izinsiz, kim elini atsa değişecek kaderim. Kaçıncı turum bilinmez, fark edemedi beni binlercesi. Denizlerdeki martılarla selamdaş olduk bu yoldaşlıkta, onlar ekmeğini çıkarırken iyi ki dedim, iyi ki tokum! Doyuruldum yalancı Firdevs ile. Benimki başka vapurlara dargın, yolunu değiştirir karşılaşınca bu köhne hali ile, kalır en arkada. Hepsi içinde bir yarışın: En çoğu ben taşıyayım. Kara bulutlarına aldanmadan boyuyorlar penceremin denizden yukarısını. Bir lamba var, altına hep yaşlılar oturuyor, bir yanıp bir sönen o lamba kalp ritimlerini andırıyor ve huzur veriyor onlara, diyorlar: Rüya değil hâlâ yaşıyorum. Değiştirse sanki biri, gelmeyi kesecek birçoğu ya da kestirecekler hayat yolculuğunun son biletini. Az kalsın üstüme oturacaktı küskün âşıklar. Keder saçıyor kız, kuru gözleriyle ilgi dileniyor, dikenli dili varmıyor söylemeye. Oğlan bıkkın, gemideki başka kızı süzüyor. Üzülmüyor bile kızın söylediklerine, hatta dinliyor dersem yalan olur. Ah keşkeleri aklından geçiyor, kalbi artık alışkın, bir dargın bir barışık. Âşıklar demiştim, düzeltiyorum, “olsa olsa aşka düşman olur bunlar” diye bağırasım geliyor. Gerçi ben alışkınım, kaç kere çıkarıldığımı hatırlamıyorum, kaç defa yüze çalındım çalmak için yüzü kızıl. Yalan dolanla bir türlü takıldım emrivaki tavırla, “bunu bir daha çıkarma!” Yalama oldu bedenler, ruhlar baştan pişman. Amacımın dışında artık yalın bir takıydım, parlak olmadığımdan ve muhtemelen sahte olmamdan paslı bir anahtarlık halkasını andırıyorum.


Vapurumda üst astına emirler saydırıyor ve kendi üstüne ast olmaya gidiyor deşarj olup, bu kastın en altındaki sudra görevli yerleri siliyor, ağzından çağlıyor çığlık, çöplük, küfür, kıyamet. Beddualarla işini yaparken üstünü gözlüyor, geldiğini anlarsa kesiyor sesini, işini daha dikkatli yapıyor. Dökerken içini, ter ve gözyaşı taşırıyor o kirli suyu, dökmüyor, onunla siliyor yerleri. Hep merak ederdim, bu insanlar nasıl olur mutsuz, her gün bu maviliğin boğazdaki incilerine seyirci. Yalılara yaklaşıyoruz, pek çoğunda ışıklar ılık ılık parlıyor, yanıyor evler içindekilerle için için, söndüren bir muhabbet yok. Dünyalara, nimete nimet katarak dolduruyor kefenin ceplerini günahlarla kimi çapkın. Kimi yorgun ve bitkin doygun varlığa, bir damla şefkate aç. Sözümü geri alıyorum, deniz görmek insanda hiçbir şey değiştirmiyor zamanla. Sık yapılan saf dışı kalıyor umut oyununda, hayalleri daraltıyor bir şıkkı eleyip. Bir genç çantasıyla düşürüyor beni, savruluyorum dalgalarca. Beni danslarına ortak kılmaya çalışmalarını anlarım ama onlar yerken yelkenlilere, ben yersizim. Kıyılarındakilerden alışık olsa da dalga dostlarım, bu vals bana kıyım. Yüzme bilmem ki ben batarım, malum içim boştu, artık tamamen de boşaltıldı. Geçersiz bir senet gibi yok sayıldım, alacak verecek ilişkisi bitti. Bu vaziyetimle şaşmam sanılsam el bombası pimi. Heyecanla yerine atılsam ellerinde bombaları bırakıp denize kavuşsam. Her türlü sona yakışır yerim, kaç fes sözleşme doludur dipleri denizlerin.