Ne hancıdan bahsedilir bu bozkırda ne de yolculardan. Kopuk şekillerde, konar göçerler var. Bir günün sancıladığı acılar, diğer günün hiç kurulmamış hayallere dönüşümü gibi hissettiriyor. Sanki bunları yaşayan ben değilim. Ne yolcusuyum ne de hancısıyım. Bu bozkır beynimin içinde, ellerinde sıkılmaktan suyu çıkmış bir meyvenin kabuğu ya da geçmiş zamanda akarsular tarafından oyulmuş gibi de değil. Bu bozkırda atlar yok, çöl bedevileri var kuraklıklarında onlar da yolcu değil. Öyle bir tasvir lazım ki kafamdaki bozkırı anlatmaya, kuşlar yere doğru değil aksine gökyüzüne doğru kanat çırpmalı, arabalar binalardan büyük, bir bebeğin annesine merhameti daha çok olmalı, şefkat ve kin kucaklaşmalı, birbirine karışmalı.

Öyle bir yere gelmişim ki yürüdüğüm zamanda ne kendimden bahsetmişim ne de buna fırsat bulmuşum. Bir bozkır ki kafamın içi, kurumuş otlar, sıcak rüzgarlar eserken, hatasız kul olmaz çalmışım radyodan. Dinlemişim, hatamla sevmişim, kaybetmişim kendimi. Feryada gücüm yok demişim, feryatsız duy beni. Ama sevilmeye ihtiyacım olmamış hiç. Çünkü eğer bozkırlaşmışsa beyninin içi, ne hancı mutlu eder seni ne de yolcu. Seni mutlu edecek tek şey gözlerini kapatmaktır. Zihninde kendine yeni bir alan yaratmaktır, kendini kendi kurduğun cennete uğurlamaktır. Gözlerin kapalı ve dudaklarında milimetrik gülümsemenle...

Böyle olunca han da sen olursun, hancı da, yolcu da. Küçük bozkırının içinde birkaç ağacın içinden geçersin. Yürürsün ağaçların arasından, yürürsün ve saklı bir yerde etrafı ağaçlarla kaplı, çeşit çeşit kuşları olan bir şelale çıkar karşına. Üstü ağaç dallarıyla kaplı, tertemiz suların aktığı, serin ve huzurlu bir yerde bulursun kendini. Kendi hanın ve kendi yolun...

Zamanın üzerinden süreler geçer. Yalnızlıktan şikayet edersin sonra.

Tüm yaşananlardan sonra kalemim değişir. Artık bozkır değilimdir, hanım vardır ve yolcuyumdur. Hatalarımdan da arınmışımdır. Yeni bir yol ararım kendime, kaybolmuşluğuma alışıktır yüreğim ama bu defa eksiği hissetmişimdir. Salmışımdır bu düzeni, bu düzene kafa yormayı. Yerim belli yurdum belliyken beklemişimdir benim olanı. Zaten yolum kesişecekse olanı beklemektedir niyetim. Temennim ise zamanının kısalmasıdır.

Öyle bir mecra ki burası.

Bir ben bilir, ben anlarım.

Ben anlatırım ama sen yine sendeki kadar anlarsın.

Ben öyle bir yerdeyim ki, öyle bir yerim ki noksanlıktan en uzakta, eksikliğin dibinde kendimle baş başa. İki aynanın ortasında kendimi kendimden ayırdığım o noktada. Ben öyle bir bozkırdayım ki... Ben dediğim şey de işin aslında ben değilim de, yine de bozkırı taşıyan benim. Ben, senin kurguladığın rüyaları senin gerçeklik boyutunda yaşıyor, yaşatıyor ve anımsıyorum. Nefes alıyor, gözlerimi kapatıyorum.

Öyle bir yerdeyim ki...