Yazmaya çalıştığımda dönüp duruyorum aynı sözcükler arasında. Konuşmaya çalıştığımda çıkmayan sesimi döküyorum boş sayfaya. Olmuyor. Yazmayı bile beceremiyorum artık. Kendimi ifade edemiyorum, ne söylesem eksik gibi anlatmaya ama ne söylesem fazla bile bu saatten sonra.


O kadar gurursuzum ki yazarken seni sever halim gibi. Aynı sözcükler arasında sıkıştım: Seni seviyorum. Utanmadım dilimde eskitmekten cümlelerimi. Kelimelerin değerini bilemedim. Söyledikçe güçlenir sandım meğer zayıflıyormuş. Arkada çalan şarkıyı da değiştiremedim hiç, yeni cümleler de kuramıyorum. Direniyorum sanki senden sonra gelecek yeni hayatı yaşamamaya. Yalandan da olsa seni yaşatmaya çalışıyorum. Haftada birkaç gün beraber son kez kahve içtiğimiz kafeye geliyorum. Geleni geçeni izliyorum. Bir tek sen gelip geçmiyorsun bu sokaktan.


Seni özlüyorum. Seni aramayı özlüyorum. Bir damla gözyaşında seni buldum sanmayı özlüyorum. Bazen o kadar eziliyorum ki hasretinin altında gözlerimi kapatıp beni sevdiğini sandığım anlarda yaşamaya çalışıyorum. Beceremiyorum, yüzüme o anlarda bir daha çarpıyor ayrılıp giderken seçtiğin cümleler. Ankara’nın ayazını hissedersin ya yürürken, rüzgar çarpar suratına. O kadar üşütüyor işte güzel anılarımızın aklımdan geçişi. Ben seni yalandan bile düşünemiyorum artık. Bana gerçekleri yük olarak bıraktın. Gerçekler ne zaman yük olurmuş insana biliyor musun? Yaşananların yalan olduğunu öğrendiğinde. Şimdi bir yalanın arkasından üzülüyor olmak bile güç. Seni sevmeme de izin vermedin şimdi yine bir şekilde üzülmeme de izin vermiyorsun. Bırak beni, bildiğim gibi seveyim seni. Bildiğim gibi üzüleyim arkandan.


Yüzleşiyorum, inkar etmiyorum, pazarlık yapmıyorum. Ama kendimi aptal gibi hissediyorum. Sevilmemek değil sevildiğini sanmak daha çok acıtıyor insanın canını.


Tıkandı kalemim. Bunun üstüne daha ne diyebilirim ki? Beni öyle bir hale soktun ki yalandan yaşattığın şeylerin sonunda utana utana gerçek bir acı hissediyorum. ‘Avucumun içinden, parmaklarımın ucundan öptü. Nasıl yalan olsun bunlar?’ diyor içimdeki küçük kız çocuğu. Kendimden vererek büyüttüğüm kadın cevap veriyor: Herkes bizim kadar vicdanlı değil, sil gözyaşını. Sen beni bana düşürdün. Gel, beni benden kurtar. Beni kendinden kurtar. Beni gerçeklerden kurtar.


‘’Yalandan da olsa ne güzel güldün o akşam bana’’