İlk uçak yolculuğum

ilk yurt dışına çıkış

İzmir -Münih 

Lufthansa'nın 2 koridorlu uçakları...

Yakışıklı host annesi gibi duran hostes ile serviste.

Görsel belleğimdeki etiketler ayaklar altında. 

Yüzlerce defa aynı soruyu soran, gülümsemenin teknik altyapısını çözmüş, kafayı servis arabasına çevirmesiyle ciddileşen sonra gene aynı nezaketle gülümseyerek hizmet veren bu çifte bir kedi gibi tıslamak istiyorum.

Ayarlarım bozuk.


Oyuncak yemek takımı. Sıcak tavuklu bir yemek. Küçük kare bir kek. Ve şarap...

Kedi tok,

Tüylerimi kabartıyorum, utanmasam yalanırım da. 

MIrrrrmırrr…


Tam o sırada yanımdaki cüsseli genç adam kıpırdanmaya başlıyor.

Şu ana kadar adama hiç ehemmiyet vermemiştim oysa. 

Elini sıfır yaka trikosundan içeri atıp koca bir haç çıkarıyor.

İlk görüşte hayvan çiftliklerinin damgalarını anımsatıyor bana bu görüntü.

Sonra avucunun içiyle sardığı hacını dudaklarına götürüp öpüyor ve bir şeyler mırıldanıyor.

Belli ki çok özel bir ana daldım. Belki bir şükür duası

Hemen toparlanıp bakışlarımı çekiyorum üstünden.

Medenilikte kediden insana çıkmaya zorluyorum beyin komuta ekibini.

Koltuk cebindeki dergiye yapışıp gömülüyorum içine.

Amsterdam 

Bisikletler, kanallar...

Hollanda'nın sokakları. Herkesin özgürce yaşadığı bir Avrupa şehri diyor makale.

"Özgürce yaşamak "

Ne belirsiz bir tanım. Sınırların niceliği ve niteliği bile gizlice konumlandırılmış bu dünyada

Ah özgürlük...

Ne belirsiz bir tanım.

Tam kendi beynime kendimce eziyet edip jiletçilerin yaşadığı o yara sonrası endorfin zevkine ulaşacakken

Bir uğultu ile sallanıyoruz,

Koltukta iki kolçak arasında gidip geliyor bedenim.

Kesilir gibi olup sonra tekrar, tekrar…

Tam teslimiyet halindeyim, korku sıfır.

Sadece merak ediyorum sonrasında ne olur diye. Düşersek mesela nasıl? Serbest düşüş mü? Kesin ölürüz değil mi? Arayı geçelim öldükten sonra ne olacak? Uçacak mıyız mesala bu sefer metal bir kafese ihtiyaç duymadan?

 Özgürce!..


Ruhsuz bir tavırla ruhlar aleminin akıbetini hayal ederken yanımdaki figür elini cebine atmaya çalışıyor.

Koltuğa sığmayan üçgen açılı kolu yüzünden aramızdaki kolçağı dik konuma getirip alanını küçülten engelden kurtuluyor. Kavuştuğu genişlik sayesinde bir hamle daha 

bu sefer elini cebine sokmayı başarıyor.

Bense sarsıntıyı geçtim, bir kolu soba borusu kıvamındaki bu genç irisinden dirsek yememek için ileri geri hamlelerle kaş göz savunmasındayım. 

Elini cebine attı karıştırıyor. 

Uçak sağ sol ritminden taşlı tarladaki traktör kıvamına ilerledi bir taraftan yüksek voltajlı titreyen koltuklar, bir taraftan savunmadaki basketçi hamleleri marifeti ile efor sarf ederken yanımdaki bir tomar para çıkarıyor cebinden.

Kocaman kepçe elleri arasında küçük kalamayan bir deste.

Sonra saymaya başlıyor. 100 -200...

Şaşkın bakışlarıma kayıtsız kalamıyor olsa gerek

beni sadece para sakinleştirir diyor.

Eğri büğrü bir İngilizceyle ve titreyerek dudakları…


Boynundaki hacı gösteriyorum 

Peki ya o?

Pişkince,

Şu anda kendimi hatırlatmaya hiç niyetim yok!..

.....