orhan kemal'in güzel anısına 

  

işten çıktım 

sokaktayım 

       elim yüzüm üstümbaşım gazete 

  

sokakta tank paleti 

sokakta düdük sesi 

sokakta tomson 

       sokağa çıkmak yasak 

  

sokaktayım 

gece leylâk 

      ve tomurcuk kokuyor 

yaralı bir şahin olmuş yüreğim 

uy anam anam 

haziranda ölmek zor! 

  

havada tüy 

havada kuş 

havada kuş soluğu kokusu 

hava leylâk 

      ve tomurcuk kokuyor 

ne anlar acılardan/güzel haziran 

ne anlar güzel bahar! 

kopuk bir kol sokakta 

             çırpınıp durur 

  

çalışmışım onbeş saat 

tükenmişim onbeş saat 

acıkmışım yorulmuşum uykusamışım 

anama sövmüş patron 

      ter döktüğüm gazetede 

sıkmışım dişlerimi 

ıslıkla söylemişim umutlarımı 

            susarak söylemişim 

sıcak bir ev özlemişim 

sıcak bir yemek 

ve sıcacık bir yatakta 

            unutturan öpücükler 

çıkmışım bir kavgadan 

                   vurmuşum sokaklara 

  

sokakta tank paleti 

sokakta düdük sesi 

sarı sarı yapraklarla birlikte sanki 

            dallarda insan iskeletleri 

  

asacaklar aydemir'i 

asacaklar gürcan'ı 

      belki başkalarını 

pis bir ota değmiş gibi sızlıyor genzim 

dökülüyor etlerim 

              sarı yapraklar gibi

 

asmak neyi kurtarır

      sarı sarı yaprakları kuru dallara?

yolunmuş yaprakları

kırılmış dallarıyla

              ne anlatır bir ağaç

hani rüzgâr

hani kuş

       hani nerde rüzgârlı kuş sesleri?

asılmak sorun değil

       asılmamak da değil

kimin kimi astığı

kimin kimi neden niçin astığı

              budur işte asıl sorun!

 

sevdim gelin morunu

sevdim şiir morunu

moru sevdim tomurcukta

moru sevdim memede

            ve öptüğüm dudakta

ama sevmedim, hayır

iğrendim insanoğlunun

       yağlı ipte sallanan morluğundan!

neden böyle acılıyım

neden böyle ağrılı

neden niçin bu sokaklar böyle boş

niçin neden bu evler böyle dolu?

sokaklarla solur evler

sokaklarla atar nabzı

                              kentlerin

sokaksız kent

kentsiz ülke

kahkahanın yanıbaşı gözyaşı

 

işten çıktım

elim yüzüm üstümbaşım gazete

karanlıkta akan bir su

       gibi vurdum kendimi caddelere

hava leylâk

             ve tomurcuk kokusu

havada köryoluna

havada suçsuz günahsız

                   gitme korkusu

ah desem

      eriyecek demirleri bu korkuluğun

oh desem

      tutuşacak soluğum

asmak neyi kurtarır

      öldürmek neyi

yaşatmaktır önemlisi

              güzel yaşatmak

abeceden geçirmek kıracın çekirgesini

      ekmeksiz yuvasız hekimsiz bırakmamak

 

ah yavrum

ah güzelim

canım benim / sevdiceğim

                    bitanem

kısa sürdü bu yolculuk

      n'eylersin ki sonu yok!

gece leylâk

             ve tomurcuk kokuyor

uy anam anam

haziranda ölmek zor!

nerdeyim ben

nerdeyim ben

      nerdeyim?

kimsiniz siz

kimsiniz siz

       kimsiniz?

ne söyler bu radyolar

gazeteler ne yazar

kim ölmüş uzaklarda

           göçen kim dünyamızdan?

 

asmak neyi kurtarır

      öldürmek neyi?

yolunmuş yaprakları

      ve kırılmış dallarıyla bir ağaç

             söyler hangi güzelliği?

kökü burda

       yüreğimde

yaprakları uzaklarda bir çınar

ıslık çala çala göçtü bir çınar

      göçtü memet diye diye

             şafak vakti bir çınar

          silkeledi kuşlarını

                        güneşlerini:

«oğlum sana sesleniyorum işitiyor musun, memet,

                                                                     memet!»

gece leylâk

      ve tomurcuk kokuyor

üstümbaşım elim yüzüm gazete

vurmuşum sokaklara

vurmuşum karanlığa

      uy anam anam

      haziranda ölmek zor!

 

bu acılar

bu ağrılar

             bu yürek

neyi kimden esirgiyor bu buz gibi sokaklar

bu ağaçlar niçin böyle yapraksız

bu geceler niçin böyle insansız

bu insanlar niçin böyle yarınsız

bu niçinler niçin böyle yanıtsız?

kim bu korku

       kim bu umut

ne adına

             kim için?

 

«uyarına gelirse

      tepemde bir de çınar»

            demişti on yıl önce

demek ki on yıl sonra

demek ki sabah sabah

demek ki «manda gönü»

demek ki «şile bezi»

demek ki «yeşil biber»

bir de memet'in yüzü

bir de güzel istanbul

bir de «saman sarısı»

bir de özlem kırmızısı

demek ki göçtü usta

kaldı yürek sızısı

             geride kalanlara

 

nerdeyim ben

       nerdeyim?

kimsiniz siz

       kimsiniz?

 

yıllar var ki ter içinde

      taşıdım ben bu yükü

bıraktım acının alkışlarına

                     3 haziran '63'ü

bir kırmızı gül dalı 

                   şimdi uzakta

bir kırmızı gül dalı

                   iğilmiş üzerine

yatıyor oralarda

bir eski gömütlükte

      yatıyor usta

bir kırmızı gül dalı

             iğilmiş üzerine

okşar yanan alnını

bir kırmızı gül dalı 

                      nâzım ustanın

 

gece leylâk

      ve tomurcuk kokuyor

bir basın işçisiyim

elim yüzüm üstümbaşım gazete

geçsem de gölgesinden tankların tomsonların

             şuramda bir çalıkuşu ötüyor

uy anam anam

haziranda ölmek zor!

 

 

Görsel: Alınteri Gazetesi