eskimeyen bir hırka gibi yokluğun

aklımdaki ağırlığı bir tek aynalar taşıyor,

aynalar okuyor alnımdaki eskiz yüzünü

ben karşısında hep savunmasız

ben karşısında dokuz kere yeniliyorum ibrahim.


içimdeki kışı bahara heveslendirecek

kadar sıcak gülüşün

atladığım sayfalar ve ötelediğim heveslerimle

rüyası bitmiş bir uyku damlıyor önüme

çıplak ayaklarım örtüyor kumları

dizlerime yatırıp uyuttuğum şiir

dili tutuk, düşleri çürük güz çarpıntısı kıvamında

vaktinden önce düştüm yeryüzüne

sırtımda eksik bir topoğrafya bilgisi

bulunamıyorum ibrahim.


ruhumdaki tüm çiçekler güneşe döndü yüzünü

çifte suyla dövülmüş bir bıçak

köklerime üç damla hayat veriyor

içimdeki hayat taşıyor içimden

ben gül oluyorum, ben son gül

ben buradayım ibrahim.


ufalana ufalana toz oldu belleğim

susup dağlarca sabır büyütmekten

başka mucizem yok.


beni bir bağ bozumunda

beni alakasız bir ocak beşinde

beni bir kederin serinliğinde

beni öcümü aldığım bir masalın sonunda

beni bir yalanın göğsünde huzurla uyurken

gelip bulsana ibrahim.


hasretim bile kırgın

gel ibrahim.