Kobe Bryant, 2016 senesinde emekli olacaktı. Son kez ona karşı oynayacağını bilen ve ona büyük hürmet gösteren bütün büyük rakip oyuncuları gardını düşürürek oynardı. Hem onunla oyunu oynarken eğlenceli vakit geçirmek için hem de ona karşı sert oynayıp belki düşük sayılarda tutmanın onun geçmişte yaptıklarına ayıp olacağını düşündüğü için. Kevin Durant ise o sırada Oklahoma’da oynarken Kobe’yle son maçını yapmakta olduğunun bilincindeyken gardını düşürmek yerine en iyi maçlarından birisini çıkarmış, Kobe’ye karşı da çok iyi savunma yapmıştı. O sene konferans finalinde GSW’ye 3-1den 4-3 kaybedecek olan Oklahoma LAL’den daha iyi bir takım olduğu için de büyük bir farkla kazanmışlardı. Maç sonu röportajında KD, Kobe’ye saygısını en iyi performanslarından birisini sergileyerek gösterdiğini söylemişti. Bu onun Kobe’ye saygısını gösterme biçimiydi. Kobe’nin o anki haline acımamış, tarihin en iyi oyuncularından biri olduğu için o da en iyi maçlarından birisini çıkarmıştı.

Hatayspor’da başta Volkan Demirel olmak üzere aktif olarak oynayan bütün oyuncular ve teknik ekip kulüp için, oradaki halk için, Hatay’ın kendisi için büyük bir mücadele vermeye devam etmektedir. Hatay’lılar ya da depremzede bütün insanlarımız nasıl ki kendilerine acınmasını istemiyorsa Hatayspor’a da acımamız değil saygı duymamız gereklidir. Onlara en iyi halimizle mücadele etmemiz gereklidir. Napoli yaz aylarında Hatayspor’la yaptığı hazırlık maçında en iyi oyuncularıyla maça çıkmıştı, bu onların saygı duyma biçimiydi. Saha içinde rakipken en iyi mücadeleyi saha dışında da arkadaşlık, dostluk kurarken de en iyi halimizle karşılarında olmalıyız. Nasıl ki çok saygı duyduğumuz bir insanın yanında ceketimizi ilikleriz, üstümüze başımıza dikkat ederiz; bu insanlarımıza da aynı saygıyı göstermeliyiz. Neden acıma değil saygı göstermeliyiz? Öncelikle bu karşı tarafı rahatsız edecektir, karşımızdakine kibirli bakışımız da aynı şekilde kabul edilemez. Ama öte yandan acıma bir duygudur, başka duygular bu duygunun yerini alabilir çünkü duygular daha akışkandır. Nasıl ki bir dilenciye acırız ve ona iyilik yapmak için maddi yardımda bulunuruz fakat aynı dilenci kalkıp da bize teşekkür etmez, yardımımızı beğenmez ya da kapris yaparsa sinirlenir, verdiğimiz para üzerinden karşıdaki kişiye tahakküm kurmaya çalışırız. Çünkü aslında biz içimizdeki iyi insan olma isteğimizi tatmin etmiş oluruz. Karşımızdaki kişi ona biçtiğimiz kalıba uygun bir şekilde davranmadığında da kendi içinde bir iyilik hareketi olması gereken eylemi başka bir boyutta değerlendirmeye başlarız. Ya da “biz o kadar sizin için üzüldük nasıl bize oy vermezsiniz” deriz. Ama insan saygı duyduğu kişiye (bir beklentisi olsa dahi) küstahlık yapmaktan kaçınır. Peki acıma ile saygı arasındaki tutumu kendi içimizde nasıl dengeleyebiliriz? Eğer 6 Şubat’a, insanların çektiği acılara odaklanırsak empati duygusu olan bir varlıksak acıma duygusu oluşması kaçınılmazdır. 6 Şubat sonrasında verdikleri mücadeleyi değerlendirip, tahayyül edersek ve bu mücadeleyi takdir edersek o zaman saygı duymaya başlayabiliriz. Hatta bu yaklaşım sadece depremzedeler için değil ciddi sıkıntılar veya acı kayıplar yaşamış her insana yaklaşım biçimimiz olabilir.