Ne hayallerle doldururdu insan heybesini; şehrin çıkmaz sokaklarını umursamadan çiseleyen yağmur taneleriyle yürürdü. Semadan duyulur bir ağıt, leyl-in soğukluğuna bırakır mecalsiz kelimelerini ardı ardına. Yıkıntılar sonrası sığındığı toprağın her bir zerresine baktıkça boğazında düğümlenir herşey. Lisanı lâl olur, şaşar akıl ise sonu olmayan uçurum. Kimse duymasın, bilmesin diye sessizce ağlar o taşın üzerinde. Ölümle tanıştıktan sonra anladım. Işıksız pencereden bakar gibi aradım, durdum mürekkebin her damlasında seni. Şimdi ne yazsa da geçse gönlümün karası. Sustuğum çığlıklar sebep oldu içimdeki o yaralara. Gittikçe büyüyen ve de kapanmayan silinmeyecek izler gölgeme dâhi acı veriyordu. Buluşur muyuz sen diyârında yeniden veyahut cebimde biriktirdiğim umutlarımla usulca sensizliğin sahrasında seslenir de yarım mı kalırım. Ve ben bilirdim ki kalemin mürekkebe olan sevgisiydi sevgimiz. Yanımda hep olduğun gibi kalemim döker mebzul gözyaşısını bembeyaz bir sayfaya daha sabaha doğru beton buz tutmuş kalplerde titrer bi hatıra-i alev....